Üzerimde Bir Mutluluk Var Atamadığım...

530 18 0
                                    


Kendimi yatağa attıyorum sabah yatağın üzerindeki camdan süzülen ışık beni uyandırıncaya kadar da deliksiz uyuyorum. Dün gece ıslak kıyafetlerim ve üzerimdeki havluyla uyuyakaldığımı sabah  fark edebiliyorum. Üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkarmayı unutacak kadar ne yaşadım ki dün gece? Mutluluk sarhoşluğu öyle bir şey demek ki, bir yandan da neden mutluyum anlayamıyorum dün akşamın güzelliği aklımı başımdan aldı herhalde yoksa halimde mutlu olacak bir şey yok; yeni bir aşka yelken açmış eski sevgilimin oteline sığınmış durumdayım. Ben hayatından çıkınca onun hayatı yukarı doğru gitmiş, benimki ise tepetalak olmuş tamamen .Üstelik onun bana söylemek istediği ve hoşuma gitmeyeceğine emin olduğum şeyler var. Ama son iki gündür pembe gözlükler takmış gibiyim, gördüğüm her şey çok güzel görünüyor gözüme. Bu keyifli halimin en azından bir kaç saat daha sürebilmesi için dün geceyi bir kez daha hatırlıyorum, her şeyi en ince ayrıntısına kadar gözden geçiriyorum .

Bu yatakta bir şeyler var insan uyanık kalamıyor üzerinde, penceremden sızan ışıklara rağmen yeniden dalıyorum uykuya bu defa duyduğum çalar saatin mekanik sesine benzeyen sesler uyandırıyor beni , bu sesi duyunca iki gündür yaşadığım şeylerin bir rüya olduğu korkusu sarıyor içimi. Korkudan açamıyorum bile gözümü ,telefon ısrarla çalmaya devam edince dayanamayıp yavaşça açıyorum gözlerimi, yatağın üzerindeki pencereden içeri sızan güneş yakıyor gözlerimi, zar zor açtığım gözlerimi yeniden kapatmak zorunda kalıyorum. Ama telefon bir türlü susmak bilmiyor. Alarmı kapatmak için yatağın kenarında duran ve iki gündür her nasıl olduysa şarzı bitmeyen telefonumu elime alıyorum alarmın kapatma tuşunu kaydırır kaydırmaz telefondan;
''Hayal neredesin sen diye'' bağıran bir ses gelince farkediyorum çalan sesin alarm sesi olmadığını. Telefonu yaklaştırıyorum kulağıma uykulu sesimle:
''Demir'' diyorum şaşkın bir sesle.
''Hayal, nerdesin sen? Sabahtan beri arıyorum merak ettim.'' sesinden ne kadar merak ettiğini anlamak mümkün. Aklım başıma daha yeni yeni geliyor ben her ne kadar  kendimi yıllardır buradaymışım gibi hissetsem de sadece 2 gündür buradayım ve bugün pazartesi tabi Demir'in buraya geldiğimden haberi olmadığı için Pazartesi işe gelmemi bekliyordu beni göremeyince de merak etti.
''Demir biraz sakin ol, ben Bodrumdayım.''
''Dün akşam dönmeyecekmiydin sen?''
''Ben sanırım hiç dönmeyeceğim bunu telefonda söylemek doğru değil belki ama ben işi bırakmak zorundayım.''
''O ne demek öyle benim yüzümden mi gelmeyeceksin? Ben çok özür dilerim nolur işi bırakma benim yüzümden.''
''Saçmalama Demir esas ben özür dilerim, seni öpen de bendim zaten. Biliyorsun ben çok bunaldım artık ofiste geçirdiğim saatlerden biraz farklı bir hayatım olsun istiyorum. İnsanların hayatına dokunabileceğim bir hayat.''
''İyi de sen televizyoncusun zaten hangi işte daha fazla insanın hayatına dokunabilirsin ki.''
''Fazla insana ulaşabilmek fazla hayata dokunmak demek değil ki.''
''Hiç bir şey anlamıyorum şu anda bence yüz yüze konuşmalıyız.''
Aklımdan ne geçiyor bilmiyorum ama buraya davet ediyorum onu
''O zaman sen gel çünkü ben dönmeyeceğim İstanbul'a''
''Tamam, neredesin?'' ona otelin adını söylüyorum nasıl olsa o kadar yolu gelmez, niye gelsin ki? Telefonu kapatıp saate bakınca saatin 10' a geldiğini görüyorum , günü kaçırmamam lazım kendime yeni öğrenciler arayacağım daha hem Emre'nin de müsait olduğu saatleri öğrenmem lazım. Ayşe çoktan yeni arkadaşlarıyla oynamaya başlamıştır ama bugün onunla da ders yapmam lazım ki öğrendiklerini aklında tutabilsin. Hem daha çocuk olduğu için daha rahat öğrenir diğerlerinden, biraz daha karmaşık cümleler öğretebilirim ona bugün.Günümü kafamda kaba taslak kurguladığıma göre artık yatakan çıkbilirim. Dün yatarken  kıyafetlerimi değiştirmediğim için daha tam kuruyamamış bikinim hala üzerimde, güzel demek ki kıyafet değiştirmekle uğraşmama gerek yok. Sanki kendime ait bir bahçeymiş gibi benimsediğim ormandan geçerek sahile doğru yürüyorum , bugün bir değişiklik var, etraf her zamankinden biraz daha gürültülü gibi bunun sebebini anlamam uzun sürmüyor bir kaç adım sonra her şey netleşiyor . Sahile inen yol boyunca çeşitli yiyecek içecek ve eşyaların bulunduğu tezgahlar çıkıyor karşıma renkli şalvarlarıyla köy kadınları dizilmiş tezgahların başına karşılarında da kendilerini yıllardır peşinde oldukları doğallığın tam ortasında bulmuş şehir insanları. Köylüler mahsüllerini ürünlerini satabildikleri için gülüyorlar, müşteriler bu fiyatlara satılan organik ürünleri bulmanın mutluluğuyla ama dikkatimi çeken bir şey var neden bütün tezgahların başındakiler kadın bunun tesadüf olduğunu hiç sanmıyorum hem bu cümbüşün nedenini öğrenmek hem de kaçtığım konuşmayı yapabilmek için Toprak'ı arıyorum etrata dolaştırdığım gözlerimle. Bu kalabalığın içinde değil, olsa görürüm gözden kaçması mümkün olmayan bir cüsseye sahip çünkü kendisi, boylu poslu bir adam . Kalabalığın arasından geçerek sahile doğru iniyorum, bir yandan da  insanların konuşmalarını dinliyorum. Köyde yaşayan insanlar ne kadar misafirperver hayatlarında ilk defa gördükleri bu insanları tarlalarına. evlerine hatta sofralarına davet edecek kadar da cömertler. Biz şehirde yaşayanlar öyle değiliz bir çoğumuz köylü kelimesini bir hakaret olarak algılıyoruz yanımıza gelen şalvarlı insanları dinlemeye bile ihtiyaç duymadan dilenci ilan ediyoruz kendi yaşadığımız yerlerde. Bu kötü niyet biraz da kıskançlıktan belki biz kendi kutularımız içinde oksijene, güneşe hasret yaşarken, doğa cömert davranıyor bu insanlara oksijenleri bol ellerinin altında kocaman Ege Denizi, üzerlerinde parlayan pırıl pırıl güneş, yıldızlar bile farklı parlıyor burada. Toprak desen verimli bizim yılda taş çatlasa  2 hafta sahip olabildiğimiz lükse onlar koskoca sene boyunca sahipler. Peki kimin suçu bu, burada yaşayanalar insanların mı? Yoksa biz kendimiz mi yaratıyoruz bu hayatı?

Bir Hayal'in Peşinde (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin