11) Songül'ün Babası Kanser Oluyor

849 13 1
                                    

      Son iki ay, geceleri ağlayarak, gündüzleri ise Vedat'ın ailesinin bitmek bilmeyen hakaretleri ile geçmişti. Baba emekliydi ve sürekli televizyonun karşısında vakit geçiriyordu. Devamlı bir işi olmayan damat da evde olduğu için; Songül sürekli başörtü takmak zorunda kalıyordu. Evde bulaşık makinesi yoktu, çamaşır makinesi de merdaneliydi. Sadece iki öğün yemek yeniyordu, bunun dışında yemek yemek çok zordu. Atıştırmak gibi bir alışkanlıkları da yoktu. İki canlı olan Songül bazı akşamlar tabağına biraz fazla yemek aldığında tüm gözler ona çevriliyordu. Bütün bu yaşadıklarını hiçbir zaman Vedat'a söyleyemedi.

Doğuma çok az kalmıştı. Akşam yemeği yendikten sonra, sofrayı toplamakta olan Songül'ün elindeki cam sürahi bir anda kayıverdi. Aile fertleri bağırıp çağırmaya başladığı sırada, ayakta durmakta zorlanan Songül de sürahi gibi yere düştü. Gözlerini açtığında yataktaydı. Odasının kapısı açık olduğu için salonda konuşulanları net bir şekilde duyabiliyordu. Kaynanası:

– Oğlum, biz bu kıza ne iş yaptırabiliyoruz, ne de ayık tutabiliyoruz. Sürekli ayılıp/bayılıyor. Bu ev falan bakamaz, karnındaki çocuğa nasıl bakacak. Sen böyle bir hatayı nasıl yaparsın.

– Haklısın da anne ne yapayım? Hamile işte. Kapının önüne mi koyalım? Ben de çoğu şeyin farkındayım ama yapacak bir şey yok.

Songül'ün doğumuna 3 hafta kalmıştı ki annesinden telefon geldi. Babasının akciğer kanseri olduğunu, durumunun ciddi olduğunu öğrendi. Telefonu kapattıktan sonra evdekilere hiçbir şey söylemedi. Babasına çok kırgın olmasına rağmen, içinde tarifsiz bir acı hissetti. Akşam yemeği yendikten sonra Vedat'ı odaya çağırdı.

– Vedat, babam kanser olmuş, İstanbul'a gitmem lazım.

Yüz ifadesi hiç değişmemişti Vedat'ın. O da Songül'ün babasına öfkeliydi.

– İstanbul'a gidip gelmek dünyanın parası. Bu aralar gidemeyiz.

– Babam kanser olmuş diyorum, nesini anlamıyorsun!

– Sen de benim dediğimi anlamıyorsun herhalde, paramız yok diyorum. Bu koskoca evde tek çalışan benim. Ben de iş yerinden izin alamam.

– Sen biletimi al, ben tek başıma giderim.

– Karnında çocukla tek başına gidemezsin!

– Babam kanser olmuş diyorum.

– Ne olmuş kanserse? Gidemezsin diyorum, gidemezsin!

Songül'ün daha fazla konuşmasına izin vermeden odadan çıktı Vedat. Hemen peşinden de Songül çıktı salona geldi ve annesini aradı.

– Anne, siz bana bilet alabilir misiniz? Ben oraya gelmek istiyorum. Vedat, parasın olmadığını söylü...

Cümlesini bitirmesine izin vermeyen Vedat, Songül'ün elindeki ahizeyi hızlı bir şekilde çekip aldı. Kolundan tutup neredeyse sürükler gibi yatak odasına götürdü. Kapıyı kapattı. Songül'ün kolunu bırakmadan:

– Senin amacın ne kızım? Beni insanlara rezil etmeye mi çalışıyorsun? Onlara ne benim paramın olmadığından!

Vücudunu sert bir şekilde geri çeken Songül kolunu Vedat'tan kurtardı:

– O zaman paran olduğu halde beni göndermiyorsun.

– Yok dedim ya sana. Yokun nesini anlamıyorsun!

– Öyleyse ailem alsın bileti.

– Songül, beni sinirlendirme. Bilet alınsa bile bu halde mi gideceksin? Doğum iyice yaklaştı.

– Ben de biliyorum doğumun yaklaştığını ama babamı görmek istiyorum.

Yatağın kenarına oturdu Songül. Aynı anda evin telefonu çaldı. Songül, odadan çıkıp telefona bakmak istediğinde Vedat önüne geçti:

– Otur, konuşuyoruz.

Songül'ü yatağın üzerine doğru itti. Songül, yatağın üstündeki yastıkları fırlattıktan sonra çarşafı da yırtmaya çalıştı. Delirmiş gibiydi. Sehpanın üzerindeki kül tablasını cama doğru fırlattı ve cam darmadağın oldu. Vedat, belinden tutarak yatağın üzerine tekrar fırlattı.

– Songül, hamileliğinin arkasına saklanıp çirkeflik yapma, dövdürme bana kendi.

– Dövsen ne olacak ki! Geldiğimden beri dövmekten beter ettiniz. Yaptıklarınızdan daha fazla acıtamazsınız canımı.

Vedat, odanın kapısını kapattı ve Songül'e iyice yaklaştı

– Sabrımı zorlama benim, elimde kalacaksın!

– Kalsam ne olur ya! Yaşamak istediğimi mi sanıyorsun. Tanımadığım insanların arasında köpek muamelesi görüyorum. Ailemden ayırdın beni. Gelinlik bile giyemeden evlendim. Madem sapığın tekisin, biraz insan olsaydın da benim halimden anlasaydın. Geceleri yanında ağladığımı duyduğun halde, bir kerede "neyin var" demedin, sırtını dönüp yattın.

Songül bunları söylerken Vedat yumruklarını sıkıyordu.

– Songül, sıçtırtma gelinliğine! Seni bu halde kabul ettiğime şükret!

– Nesi varmış benim halimin! Sen bana tecavüz etmeden önce ben çok mutluydum. Hayatımı mahvettin...

Vedat, üzerine sürekli gelen Songül'ün yüzüne tokat attı. Songül, tokatın etkisi ile yere düştükten sonra karnını tuttu.

"Sen olmasan, bunlara beş dakika katlanmam"

– Songül, elimde kalacaksın. Orda kal ve her zaman yaptığın gibi ağlamaya devam et.

Odadan çıktı Vedat. Salonda sessizlik vardı. Annesinin olduğu çekyata oturdu, kız kardeşine bağırdı.

– Çay getir kızım, ne bakıyorsun yüzüme!

Kısa süre sonra Vedat'ın annesi:

– Oğlum, ben sana en baştan beri söyledim. Bundan sana karı olmaz.

– Anne gelme üzerime. Sanki ben çok mutluyum. Sürekli aynı şeyleri söylüyorsun.

Annesi ve Vedat konuşurken yatak odasından büyük bir şangırtı sesi duyuldu. Songül diğer camı da kırmış, cam parçaları kolunu kesmişti. Vedat odaya girdi:

– Aferin sana, sonunda delirdin. Yakında beni de delirteceksin. Seni yarın hastaneye götüreceğim. Bana boşu boşuna masraf çıkarttın. Tamamen cebime zararsın.

Songül (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now