56) Songül, Fatma Ablasını Ziyaret Ediyor

536 5 0
                                    

Songül, ertesi gün Fatma ablasına gitmek için üzerini giydi. Onu çok özlemişti. Güvendiği birileri ile konuşmaya ihtiyacı vardı. Taksimden Kâğıthane'ye iki vesaitle geldi. Fatma'nın evine doğru yürürken, eski günler geldi aklına. Poyraz ile ilk tanıştığı parkın önünden geçerken içi burkuldu. Hâlâ o olayın nasıl olduğunu düşünüyor ama mantıklı bir neden bulamıyordu.

Bu çevrede nadir olan bahçe içindeki evin önüne geldi. Ağaçlar yapraksız, çıplak kalmış gibi görünüyorlardı. Bahçe bakımsız, yabani otlar her yeri kaplamıştı. Tahtadan yapılmış bahçe kapısı da kırıktı. Ayakta durmakta zorlanan dedeler gibi ha düştü ha düşecek olan kapının üst mandalını kaldırdı, bahçeye girdi. Toprağın üzerine gelişigüzel atılmış bir karıştan biraz daha büyük yassı taşlar, yabani otlar yüzünden neredeyse kaybolmuştu. Yavaş adımlarla kapıya kadar geldi, tam kapıya vuracağı sırada Fatma kapıyı açtı.

– Songül, neredesin kızım sen?

– Geldim Fatma abla, geldim.

Fatma, Songül'ün omuzlarından tutup çekti, özlemini giderebilmek için sıkı sıkı sarıldı.

– İçeri gel Songül, hoş geldin.

– Hoş bulduk abla.

Uzun zaman olmuştu bu eve girmeyeli. Birkaç adımdan sonra, burnuna sarımsak ve nane kokusu geldi. İlerledikçe koku keskinleşiyordu. Yüzünün buruşmasını gören Fatma:

– Tarhana yaptım. Geç kalınca kuruması da zor oluyor. Böyle uğraşıyorum işte.

– Senin de tarhanan çok güzel oluyor Fatma abla.

– Kurusun, sana da vereceğim.

Songül salona girmeden önce mutfağa yöneldi.

– Abla, sigara içmem lazım. Mutfakta içebilir miyim?

– Mutfak çok soğuk, gel salonda iç, soba yanıyor.

Salona geldiklerinde çocukluğundan hatırladığı altı metre karelik halıyı gördü. Karşı duvarda, asla açıp okumadıkları Kuran-ı Kerim asılıydı. Sol tarafta soba ve önündeki kömür parçaları gözüne takıldı. Sobanın üzerinde kaynayan eski çaydanlığın çıkarttığı ses salondaki sessizliği bozuyordu. Burnuna, çocukken annesinin soba üzerinde pişirdiği kestanelerin kokusu geldi. Sobaya, o güzel günlerin değerini şimdi anlıyor gibi bakıyordu. Soğuktan kaskatı olmuş ellerini sobanın üzerine tuttu. O kadar çok üşümüştü ki, üzerindeki montunu hemen çıkartmak istemedi. Çantasından çıkarttığı sigarayı yaktı. Küllerini sobanın üst deliğine döküyordu. Fatma meraklı bir şekilde:

– Songül, anlat bakalım, neredeydin sen?

Songül, görüşmedikleri birkaç ay içinde olan biten her şeyi anlattı. Fatma, Seyhan'ın öldüğünü duyduğunda çok üzüldü. "Öldü de kurtuldu", "yazık oldu çok gençti." Bunlardan hangisini söylemek daha doğru olur diye düşünürken; "Allah günahlarını affetsin" dedi.

– Fatma abla, sen neler yaptın?

– Bildiğin gibi be kızım. Pazara gidip geliyorum işte. Soğukta zor oluyor ama yapacak bir şey yok. Rahmetlinin kalan emekli maaşı çok az biliyorsun.

– Evet abla, biliyorum.

Fatma, Songül'ün evine gittiğinde gördüklerini önce anlatmak istemedi ama öğrenmesini de istiyordu.

– Songül, ben geçenlerde seni görmek için sizin evinize gittim. Kadının biri açtı kapıyı. Seni sorduğumda "artık bu evde yaşamıyor" dedi. Ben de taşındığınızı düşündüm ama sonra Vedat geldi kapıya. "Artık Songül yok, buraya tekrar gelmene de gerek yok." dedi. "Songül'e bir şey mi oldu" dediğimde "Ne bileyim ben hangi cehennemde." dedi ve kapıyı yüzüme kapattı.

Songül (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now