53) Üçüncü Bölüm

523 3 0
                                    

Üçüncü Bölüm

Songül, İki gün sonra hastanede açtı gözlerini. Kaldığı oda çok bakımsızdı. Boyaları dökülmüştü ve dışarda esen rüzgârın bir kısmı da kapalı camdan içeri giriyordu. Çarşaflar temiz ama çok eskiydi. Sağ tarafında yatan hastanın sağa/sola dönmesiyle çıkan gıcırdama sesi kulaklarında çınlıyordu.

Ablası aklına geldikçe, sinir krizi geçirip sürekli ağladığı için sakinleştirici veriliyordu. Gözlerini açtığında karşısında Gözde'yi gördü.

– Songül, Songül sesimi duyuyor musun?

Dudakları çatlamış olan Songül, onaylar gibi başını salladı. Gözlerinden akan yaşları sildi Gözde. Odanın kapısına çıktı.

– Hemşire hanım, bakar mısınız?

Songül'ün, olan biten hakkında hiç fikri yoktu. Tek hatırladığı ablasının kanlar içinde yerde yattığıydı.

– Gözde.

– Efendim Songül.

Gözde'nin, "ambulans hemen gelmiş, Seyhan yan odada yatıyor" demesini bekleyen bir yüz ifadesi ile:

– Ablam nerede?

– Bilmiyor musun?

– Söyler misin, ablam nerede?

– Aldığı bıçak darbesi çok derinmiş, kurtaramadılar, çok üzgünüm...

Gözde'nin söylediklerini duyuyor ama tepki veremiyordu. Yatağın sol tarafına asılmış serumu gözleri ile takip etti. Serumun ucu kolunda bitiyordu. Kendisini çok yorgun hissediyordu. Odanın içerisindeki ilaç kokusunu rahatlıkla alabiliyordu. Başı o kadar çok dönüyordu ki; başında bekleyen Gözde'yi sabitleyemiyordu. Kalbinde müthiş bir acı hissetti. Tecavüze uğradıktan sonraki acı ile aynı acıydı bu.

Bir anda ablasını karşısında gördü.

– Ablam, sen mi geldin?

– Evet bacım.

– Ablam, ölmedin değil mi? Beni bırakıp gitmezsin sen.

– Yok bacım, bak buradayım.

– Abla, seni daha yeni buldum, kaybedemem. Bu acımasız dünyada tek başıma bırakma beni.

– Benimle ya da bensiz güçlü olmak zorundasın. Kendin için, benim ve bizim gibiler için mutlu olacaksın. Kimseye el açmadan, yere öyle sağlam basacaksın ki, seni yıkmaya çalışan insanlara karşı dik duracaksın.

Ablasının görüntüsü hemşirenin gelmesiyle yok oldu. Nefes alışverişleri sıklaşmaya, göz bebekleri büyümeye başladığında hemşire serumun içine sakinleştirici verdikten dakikalar sonra gevşedi.

Hava kararmaya başladığında tekrar kendine geldi. Başını sağa doğru çevirdiğinde, yirmili yaşlarda, ayak parmaklarının arası su toplamış kızla göz göze geldi. "Bu ayaklara ben nasıl dikkat edemedim" diye düşündü. Kız, uyuşturucu komasındaymış gibi hareketler yapıp sürekli burnunu çekiyordu. Bu hareketleri Songül'ü giderek korkutmaya başladı. Kız; odaya gelen hemşireden, elini ağzına götürerek sigara istedi. Hemşire; kızın hareketini görünce kaşlarını çattı, cevap vermedi. Songül, hemşireyi yanına çağırarak kızın durumunu sordu.

– Nesi var bu kızın? Neden ayakları mosmor?

– Burger hastası!

– O nasıl bir hastalık ki?

– Aslında fazla tütün ürünlerini kullanan erkeklerde görülen nadir bir hastalık. Ama bu kız o kadar çok içmiş ki bu duruma gelmiş.

– Eee, ne olacak bu kıza?

– Ayağındaki damarlar tıkanmış, kireçlenme de var. Büyük ihtimal ayak parmakları kesilecek.

Hemşireyi dinlerken, aynı anda kızı da izliyordu. Kızın durumuna çok üzülmüştü.

– Hepsi mi kesilecek?

– O kadarını bilmiyorum, o doktorun bileceği iş.

– Kimsesi yok mu?

– Dört gündür burada ama kimse gelmedi, yok sanırım.

– Allah yardımcısı olsun.

Hemşire gittikten sonra Songül, "hastaneden çıktığımda nereye gideceğim" diye düşünürken Gözde odadan içeri girdi, elindeki çantayı yatağın yanına bıraktı.

– Songül, kendine gelmişsin. İyi misin?

– Sağ ol Gözde, iyiyim. Doktor ne zaman çıkabileceğimi söyledi mi?

– Bugün çıkacaksın, hatta ben birazdan çıkışını yapacağım. Seni bana götüreceğim.

Gidecek yeri olmayan Songül sesini çıkartmadı. Doktorla konuşmak için odadan çıktı Gözde. Yarım saat sonra elinde kâğıtlarla geri geldi.

– Songül, hadi gidiyoruz canım.

– Dur, üzerimi giyineyim.

– Gerek yok, bunlarla gel. Arkadaşım arabasıyla hastanenin kapısında bizi bekliyor.

Gözde'nin de yardımıyla yataktan kalktı. Hastanenin önünde bekleyen gri renkteki arabaya doğru yürümeye başladılar. Arabada bekleyen, Pierre Lotti'de kahvaltı yaptıkları Kemal'di. Kısa bir süre sonra Gözde'nin evine geldiler. Üç odası ve kocaman salonu olan bu eve ilk defe giriyordu. Gözde, Songül'ün ayakkabılarını çıkartmasına yardım etti, salondaki köşe koltuğuna oturttu. Songül'ün aklına kıyafetleri geldi.

– Keşke önce eve gitseydik, kıyafetlerim ablamda kaldı.

– Gerek yok canım, kıyafetlerinle çantanı aldım. Biraz dinlen, kendine gel.

– Gözde, gerçekten çok teşekkür ederim. Sağ ol

– Ne demek canım, biz eski arkadaşız. Şimdi yardım etmeyeceğim de ne zaman yardım edeceğim.

Gözde, Songül'ün üstünü battaniye ile örttükten sonra devam etti.

– Songül'üm, biliyorsun ben evime misafirlerimi davet ediyorum. Hepsini değil ama aralarında sürekli gelenler var.

– Biliyorum.

– Misafirlerim geldiğinde, istersen içerideki odada beklersin; istersen bizimle sohbet edersin, tercih tamamen senin.

– Yok yok, ben odada kalırım. Hem biliyorum neler yapacağımı, ablamda da durum farklı değildi.

Songül (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin