65) Vedat, Songül'den Evi İstiyor

524 2 0
                                    

Songül'ün eline geçen evrakta boşanma davasının 2 ay sonra olacağı yazıyordu. Zaman geçtikçe Yalçın ve Songül birbirlerine daha da yakınlaştı. Songül, öğlen saatlerinde işe gideceği zaman, Yalçın ile birlikte evden çıkmaya başladı. Yalçın, Songül'ü kafeye bıraktıktan sonra kendi işine gidiyordu.

Evden çıktıkları bir gün, Songül karşısında Vedat'ı gördü. Sakin ve ağır adımlarla Songül'ün yanına gelen Vedat, önce Yalçın'ın gözlerine baktı. Daha sonra Songül'e döndü.

– Songül, konuşmamız lazım.

– Ne konuşacaksın ki benimle?

– Tekrar ettirme, konuşmamız lazım!

Songül Yalçın'a gitmesi için gözü ile işaret yaptı ve:

– Sorun yok, kızımın babası.

dedikten sonra, yolun aşağısına doğru yürümeye başladı. Vedat da peşinden yürüyordu. Yalçın sadece arkalarından bakmakla yetindi. Songül bu konuşmanın kısa sürmesini istiyordu.

– Ne konuşacaksın benimle?

– Bakıyorum da façanı düzeltmişsin. Kendine tokmakçı bile bulmuşsun.

– Terbiyesizleşme, ne konuşacaksan söyle!

– Haberin vardır, iki ay sonra mahkememiz var. Ama senden kolay boşanacağımı sanıyorsan yanılıyorsun.

– Ne istiyorsun hâlâ benden?

– Şu anki yaşadığımız evi bana verirsen hemen boşanırım.

Yürümekte olan Songül bir an durdu. İçinden "Bu konuşma kısa sürmeyecek anlaşılan" diye düşündü. Yolun kenarında birkaç sandalyesi olan pastaneye yürümeye başladı. Eliyle pastaneyi işaret etti.

– Gel şurada oturalım.

Songül ve Vedat sandalyeye oturduktan sonra konuşmaya başladılar. Songül cebinden çıkarttığı sarma sigarasından bir tane yaktı.

– Demek ailemden bana kalan evi istiyorsun. Evimi sana niye vereyim ki?

– Boşanmak isteyen sensin, evi verirsen benden kurtulursun.

– Bu aklı sana evimi paylaştığın, ağzında dişleri olmayan kadın mı verdi?

– Ne kadını be?

– Her şeyi biliyorum Vedat. Ben gidince o kadını almışsın evime.

– Heee, onu diyorsun. Onun bu konulara aklı ermez. Ağzında dişi yok diyene bak. Biraz yüzüne kan gelince götün mü kalktı? Senin birkaç ay önceki halini de biliyorum.

– Terbiyesizleşme dedim!

– Hem benim bu konuda akıl almaya ihtiyacım yok. Ya teklifimi kabul et ya da mahkemelerde uğraşır durursun.

– Mahkemenin sürmesi umurumda değil ki. İsterse yıllarca sürsün.

– İyi o zaman. Ama bir daha o lavuğu yanında görürsem tanınmayacak hale getiririm onu.

– Vedat, hayatımı mahvettiğin yetmedi mi? Ne istiyorsun benden?

– Söyledim ya, evi ver ve herkes yoluna gitsin.

Bir süre sessiz kaldı Songül:

– Ne sana ne de bana, evimi kızıma vereyim ve senden kurtulayım.

– Ben sana kızımıza ver demedim, bana ver dedim.

– Sen bilirsin Vedat. İster bunu kabul edersin, istersen benimle birlikte mahkemelerde sürünürsün.

– Bu işten benim elime ne geçecek?

– Kızının evi olacak. Zaten benim tanıdığım Vedat, kısa bir süre sonra o evi kızımın elinden alır. Ama en azından ben evi sana değil kızıma vermiş olurum. Sonrası beni ilgilendirmez.

– Anlaştık, mahkemeden önce evi Mine'nin üzerine yap, ben de mahkemede boşanmak istediğimi söyleyeyim.

– Vedat, bu ev konusunda mahkeme öncesi ya da sonrasında seni bir daha görmek istemiyorum.

– Sanki ben de sana meraklıydım. Bu arada, o lavuk konusunda ciddiyim.

Songül, Vedat'ın söylediklerini duymazdan gelerek masadan kalkıp hızlı adımlarla yolun yukarısına doğru yürümeye başladı. Caddeye geldiğinde çalıştığı kafe sağ tarafta kaldığı halde sola doğru adımlarını yavaşlatarak yürümeye devam etti. Küçük bir parkın önüne geldi. Arkasını kontrol etti, banka oturdu ve Derya'yı aradı.

– Alo.

– Abla neredesin sen?

– Kafenin birkaç sokak altındaki parktayım, geleceğim birazdan. Patrona biraz gecikeceğimi söyle.

– Boş ver şimdi patronu. Abim aradı beni, kocan gelmiş sanırım.

– Evet, konuştuk şerefsizle. Gelince ayrıntılı anlatırım ama burada biraz daha kalmam lazım, beni takip ediyor olabilir. Nerede çalıştığımı bilmesini istemiyorum.

– Tamam abla, dikkatli ol lütfen.

Telefonu kapatan Songül bir sigara yaktı. Vedat ile konuştuklarını düşünürken aynı anda çevreyi de sürekli kolaçan ediyordu. Sigarası bittiğinde ara sokaklardan dolaşarak kafeye geldi. Derya, masaları siliyordu. Songül, gözleriyle içeriyi göstererek Derya'ya gelmesini işaret etti. Masaları çarçabuk silen Derya, Songül'ün yanına gitti. Soyunma odasına geçtiler.

– Neler oldu abla, öldüm meraktan. Arayamadım da seni. Çektiğim mesajlara cevap da vermeyince tam ben arayacaktım ki, sen aradın.

– Sakin ol önce, iyiyim ben.

– Eeee, ne konuştunuz?

– Benimle boşanmanın karşılığında şu an yaşadığı evi istiyor.

– Kâğıthane'deki evi mi?

– Evet.

– Tamam da o ev senin değil mi?

– Benim, ailemden kalan tek şey o.

– Bak şerefsize ya! Eee, sen ne dedin peki?

– Biraz konuştuk. Baktım ki ciddi, ben de evi ona değil kızıma vereceğimi söyledim.

– Sonra?

– Kabul etti ama onun ne yapacağı belli olmaz.

– Tek sahip olduğun evi de bu şekilde kaybedeceksin yani.

– Kaybetmek değil bu, Mine akıllı bir kız. Babasına o evi vermez. Ben yeter ki evi kızıma vereyim. Hayatım boyunca ona faydam olmadı zaten.

– Ben bu konuda yorum yapamam. Telefon numaranı verdin mi peki kocana?

– Yok be, vermedim. O salağın aklına gelmez numaramı istemek. Tekrar konuşmak isterse, mal gibi apartmanın kapısında bekler.

– Abla bu durum daha kötü. Çat kapı eve gelebilir. Keşke numaranı verseydin. Adresini bilmesi numaranı bilmesinden daha kötü.

– Onu hallederim, bende numarası var zaten. Akşam ona mesaj çekerim, kaydeder herhalde.

– Bu adamdan en kısa zamanda boşanman lazım abla.

– Çok az kaldı, kurtulacağım.

– İnşallah abla. Ben şimdi işime döneyim

Songül (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin