21) Vedat, Akşam İşten Geliyor

733 9 0
                                    

Songül, ev işlerini bitirdikten sonra kendisine kahve yaptı. Mutfağın camından gelen geçeni izliyordu. Yaktığı sigarasını esrarkeşler gibi içine çekiyordu. Yağmur; önce hafif bir şekilde çiselemeye, daha sonra da bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı. Kısa bir süre sonra yağmur duruldu. Yaşadığı bölgede topraktan fazla beton olduğu için, yağmurdan sonra gelen toprak kokusunu bile almak çok zordu.

Apartmanın önüne bir araba yanaştı. Arabanın sadece tekerlekleri gözüküyordu. Telefonuna baktı ve "şerefsizin gelme saati" diye mırıldandı. Arabanın yanındaki kişinin konuşmasından Vedat olduğunu hemen anlamıştı. Vedat, hayatındaki kadınla konuşuyordu. Elinde kalan boş kahve bardağını mutfak tezgâhına bıraktı. Dünden kalan yemekleri ısıtmaya başladı. Salata yapmak için dolaptan domates, salatalık çıkarırken kapı çaldı.

– Kim o?

Bir elinde telefon, diğer elinde poşetler bulunan Vedat'ın sesi duyuldu.

– Benim ben aç!

Kapı açılır açılmaz, Songül'ün hoş geldin demesine izin vermeden elindeki poşeti uzattı.

– Ne bakıyorsun yüzüme, alsana!

Songül, poşeti alıp mutfağa götürdü. Vedat'ın konuşmaları duyuluyordu. Telefonun ucundaki kadın "benim sana aldığım gömleği giy" diyordu. Vedat, "tamam görüşürüz" dedikten sonra telefonu kapattı. Yüzünde mutlu bir ifade ile banyoya girdi, kapıyı kapatırken:

– Songül, benim mavi gömleğimi yıkadın mı?

– Yok, daha yıkamadım.

– Onu bu akşam yıka, yarın onu giyeceğim.

Sevgilisiyle buluşmaya giderken giyeceği gömleğin yıkanması için karısına talimatını vermişti. "Bu ne kadar adi bir insanmış" diye içinden geçirdi Songül.

– Tamam, yıkarım.

– Bu sefer adam gibi ütüle, birden fazla çizgisi olmasın.

Songül hiç sesini çıkartmadan yemeği hazırlıyordu. Banyodan çıkan Vedat salona geçti, üçlü koltuğa uzandı ve ayaklarını masaya koydu. Songül salona geldiğinde, Vedat'ın çoraplarının kokusu tüm salonu kaplamıştı.

– Keşke ayaklarını masaya koymasaydın, birazdan yemek yiyeceğiz orada.

– Ben yemek yemeyeceğim için sorun yok. Bana poşettekileri ayarla, bugün canım rakı istedi.

– Çoraplarını çıkar bari çok kötü kokuyor.

– Ulan ne yapsam batıyor sana, o çoraplar ben çalıştığım için kokuyor. Ne yapalım! Çalışmayayım da açlıktan ölelim mi yani?

– Tamam, demedim bir şey.

– Deme zaten, rakı getir yeter.

Songül mutfağa gitti. İçinde rakı, şalgam, peynir ve su olan poşeti açtı. Kendisi kahvaltı yapmadığı için bir kere bile eve peynir almayan Vedat, peynirsiz rakı içmezdi. Sanki bilerek yapıyormuş gibi aldığı rakı ile peyniri aynı anda bitiriyordu. Rakı masasını hazırlayan Songül mutfağa geri döndü. Isıttığı çorbadan bir tabak içti. İçki içerken Vedat'ın huysuz olduğunu bildiği için salonda oturmak yerine mutfakta sigara ve çay içmenin daha iyi olduğunu biliyordu. Telefonuyla oyun oynamaya başladı. Bir süre sonra Vedat'ın sesini duydu.

– Songül, buz bitti buz.

– Getiriyorum.

Dolaptan aldığı buzlarla birlikte salona geldi. Yerler sigara külü olmuş, koltuğun üzerine de şalgam dökülmüştü. Buzu masaya bıraktı mutfağa geri döndü. Gece on iki olduğunda Vedat masadan kalkıp önce banyoya, sonra da öksürmek ve kusmak arasında sesler çıkararak yatak odasına gitti, kapıyı kapattı. Songül, içinden küfürler ederek masayı topladı. Üçlü koltuğun altından yorgan ve yastığını aldı. Her zaman yaptığı gibi yalnızlığına sarılarak kapadı gözlerini.

Songül (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now