Bölüm 68 ● Canı Sağolsun

17.1K 903 204
                                    

Ömrümüz boyunca iki kavramın farkını anlayamazdık hiç bir zaman. Bu iki kavramın biri aşk, biri sevgidir. Hepimiz aşık olduğumuzu iddia ederiz. Her birimizin bir ilk aşkı vardır,öyle değil mi? Aşkın güçlü bir olay olduğuna inanırız. Sevgi ise... Herkese verilebilecek bir şeydir güya.

Ben bu konuda farklı düşünüyorum sanırım. Sevginin aşktan daha güçlü bir kavram olduğuna inanıyorum. Çünkü aşk toprağa tohumları bir bir yerleştirmekken, sevgi o tohumları büyütmek gibiydi. Herkesin öyle dediğine de bakmayın, kimse kimseyi kolay kolay sevemez.

Ailemizi severiz, arkadaşımızı severiz, evcil hayvanımızı severiz...

Oysa ki, ailemizi aslında ailemiz olmasaydı sevmeyecektik. Ya da onlar bizleri evlatları olmasaydık sevmeyeceklerdi. Bunu size şu örnekle açıklayayım; ailenizin sevmediği bir arkadaşınız sizin yerinize onların çocuğu olsaydı o zaman onu da sevmeyecekler mıydı, tıpkı sizi sevdikleri gibi?

Arkadaşlarımız da keza öyle. Birbirinizin derdini dinlemeseniz, yeri geldiğinde ona yol göstermeseniz yine de arkadaş olabilir miydiniz? Karşılıksız bir şekilde sizin yanınızda olan bir arkadaşınız var mı sahi?

Bende kalmadı da.

Diyeceğim o ki, sevginin gerçek tanımı bu değil benim için. Sevgi karşılık beklemeden yapılandır. Ya da bir koşul olmadan, sadece onu o olduğu için ve onun da bir tepki vermesini beklemeden yapılması gerekendir. Belki de bunu desteklediğim için bu zamana kadar beni böyle seven biri çıkmadı karşıma. Ya da ne bileyim, hiç gerçek arkadaşım olmadı.

Önyargılarını bir kenara bırakıp, koşulsuz sevemediler beni. Ailem bile.

Feda bile.

Allah biliyor ya,bu hayatta sadece onu gerçekten sevdiğimi hissetmiştim,hissediyordum. Herkes karşıma çıkıp 'o seni sevmiyor, bırak artık' derken ben canı sağolsun diyebilecek kadar sevdim onu. Benden nefret etse bile, saçının teline zarar gelse koşacak ilk kişilerden biriyim ama anlamıyor.

Bana güvendiğini, beni sevdiğini hissetmiştim.

Bir hafta öncesinde bana o sözleri söyleyene kadar.

Buz gibi havayı derin bir nefesle içime çekip Kadıköy'ün dar sokaklarından birine baktım. Kafam o kadar doluydu ki, az kalsın tekrar kayboluyordum.

Karşıma kalan kafeden bozma stüdyoya baktım ve kafamdaki kötü tüm düşünceleri uzaklaştırdım. Feda için tüm gecelerimi ayırabilirdim, öyle değil mi? O bana üç kelimelik konuşmayı çok görse bile.

Stüdyonun kapısını çaldığımda birkaç dakika sonra Atlas açmıştı. "Hoşgeldin yenge," dediğinde samimiyetine karşı gülümsedim.

"Artık yengen değilim ve... Aslında bakarsan hiç olmamıştım."

"Boş yapma, şarkı söyle." Sefa sırıtarak elinde bir kağıtla yanıma geldi. "Kanka bak yeni bestem, 5 milyon aboneye özel rap çıkaracağım. Atlas'la birlikte söyleyeceğiz."

Şarkıyı alıp bar gibi yapılan tezgaha doğru yürüdüm ve çantamla montumu bırakıp sözleri okumaya başladım.

Bittiğinde şaşkınlıkla Sefa'ya baktım. "Bunu sen mi yazdın? Asla inanmam!"

Sefa güldü. "Feda yazdı, biz de düzenledik."

İsmini duyunca burkulan kalbim ile birlikte tekrar sözlere göz attım. Yazdığı bir dize vardı ki... Canımı çok yakmıştı.

Gözlerimi yumduğumda zihnimde beliren tek insandın,
Ellerimi uzattığımda dokunamasam da senin tuttuğunu bilirdim.
Okyanuslarını anlatmaya kelimelerim yetmiyor bak,
Konu sen olunca zaten hep tıkandım.

Yârem ● Yarı Texting (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin