2. Bölüm: Her Sonsuzluğun Bir Sonu Elbet Vardı

10.1K 624 107
                                    


2. Bölüm: Her Sonsuzluğun Bir Sonu Elbet Vardı

*Hayatımın en güzel hediyesini aldım.*

20 Eylül 2019

"Peki bir yabancıya en fazla ne kadar güvenebilirsin?" diye sordum.

"Güvenmek istediğin kadar," dedi.

"Nasıl yani?"

Dudakları büzüldü, bir süre. Ya düşündü ya da cümlelerini toparlamaya çalıştı. Geceye karışan saçlarına, geceye yakışan tenine ve geceye ışık saçan gözlerine uzun uzun baktım. Onun gözleri bende değildi ama ben onun gözlerini yine de gördüm, olmasa da görürdüm. O beni sevmese de severdim, o beni sevse de severdim. Tek bir fark olurdu, o beni severse dünyalar benim olurdu. Çünkü bilirdim, onun sevgisi beni hayatta tutardı. Çünkü bilirdim, onun sevgisiyle büyüyen gülüşüm daha güzel olurdu. Çünkü bilirdim, o sevdi mi adam gibi severdi.

"Bazen, birine öylesine güvenmek istersin. Hiç önemli olmaz, onu kaç gündür tanıdığın. Onunla konuştuğun anların sayısı çok kısadır, onu gördüğün anlar sayılıdır, beraber geçirdiğiniz vakit belki de hiç yoktur. Sen ona güvenmek istersin ve güvenirsin." Sustu. Cebinden sigara paketini çıkarttı ama yakmadı, yakmayacaktı. Açık alanda olsak bile o benim yanımda içmezdi. "Bir insanın gözlerini görürsün biter, bir insanı gözlerinden tanımak mümkündür Sena. Zaten bir insanı anca gözlerinden tanırsın, kalan her şey fasafiso." Gözleri gözlerime döndü. "Gözlerini görmesem," dedi. "Geçen 142 günle tanıyamam seni." Çıkardığı sigara paketinden bir dal aldı ve kapağını kapatıp cebine geri koydu. "Gözlerini görmesem," dedi bir kez daha gözlerini gözlerime çevirirken. "Yıllar geçse de tanıyamam ben seni. Gözler Sena, sadece gözler..."

"Saydın mı?" diye sordum ne hissedeceğimi bilmezken. O çok şey söyledi ama ben burada takılı kaldım. Birde gözler... kısmında.

"Neyi?"

"Geçen günleri."

Kafasını onaylamaz bir hâlde salladı. "Geçen günleri saymadım," dedi, gamzesi çok güzeldi. "Senin bana geldiğin günden başladım saymaya. Geçen günleri değil Sena, senli günleri saydım."

Geceydi, Güneş doğmuştu. Ay gitmemişti, Güneş doğmuştu. Yüzyıllardır küs olan o iki âşık bir araya geldi. Gözleri kesişti, anılar canlandı, yaşlar aktı, kollar açıldı. Güneş ve ay birbirlerine sımsıkı sarıldı. Sanki yıllar geçmemiş gibi, sanki hiç ayrılmamışlar gibi, ihanet edilmemiş gibi, yalan söylenmemiş gibi. Âşıklardı, yıllar geçmişti. Âşıklardı, bitmemişti. Âşıklardı, ölseler bile kalplerinde yalnızca bu duygu olurdu.

"Hadi git," dedim o an gitmesini hiç istemezken. "İç sigaranı da gel."

"Emredersin," dedi ve kalktı ayağa. Gideceği yer çok uzak sayılmazdı, bahçenin diğer köşesine gidecekti. Gözlerime bakarak sigarasını içecekti, bende onu izleyecektim, o sigara gibi eriyip bitecektim.

Yanıp kül olacaktım.

"Güçlü," diye seslendim o ardına döndüğü vakit. Omuzunun üzerinden bana baktı. "Sana güveniyorum."

Hiç düşünmedi. "Güvenme," dedi, bunu içten diledi. "Ne bana ne de kimseye güvenme Sena. Deniz var senin yanında, Bulut var ve baban var. Onlara güven, başka da kimseye güvenme. Gözlerimi görüyorsun, tanı beni. Bana güvenme, güvenme ki yanmasın canın. Sena, yanmasın senin canın."

"Sana güveniyorum Güçlü," dedim bir kez daha. "Gözlerine bakıyorum ve bu gözlerde tek bir şey görüyorum. Sen isteyerek benim canımı yakmazsın."

HARABEWhere stories live. Discover now