58. Bölüm: Aşk Oldu

1.6K 145 194
                                    



58.Bölüm: Aşk Oldu

*Yara açan kişiye yâr olunmamalı.*

Ve ölmemeli hiçbir sevgili.

Ancak ne yazık, sevgiye doyan kalp ölmeye daha yakın olur. Öyle bir çarpar ki, ölüm bu sesi çok uzaklardan duyup yamacına gelir. Öyle bir ister ki yanına çekmeyi, gittiği yere götürmeyi, kucağında büyütmeyi. Ölüm insanı değil, en çok sevgiyi arar ve sevgi ölümün önüne yaka paça atılır; dövülür, dövünür ama en sonunda ölüme mecbur bırakılır.

Evet, ölmemeli hiçbir sevgili. Lakin ölüyordu bir sevgili.

Öldüğümü hatırlıyorum en son, gözlerine son kez baktığımı ve oracıkta can verdiğimi hatırlıyorum. Can çekişmiştim. Ölüm bu kadar can yakar mıydı? Gerçekten, hangi insan bu acıyı hak ederdi? Kollarıma sarılıydı, başı dizlerimin üzerinde, ellerim yüzündeydi. Sol göğsüne koyduğumda kana bulanan elim yüzüne ulaşmıştı. Sevgilimin kanı elime mühürlenmiş, teninde son bulmuştu. Çok acıydı; her şey, her şey çok acıydı. Bağırıp, çağırıp, kendimi parçalayarak ağlamak isteyip sadece gözyaşımın dökülmesi çok acıydı. Gözlerindeki veda- o vedayı görmek çok acıydı. Gözlerine vedasını sığdırmıştı. Ölmeme sebep olan o veda gözlerine sığmıştı.

"Ölme." diyordum yalvarırcasına. Ellerim yüzünün her milimine dokunurken "Ölme." diye haykırıyordum. Kollarımda cansızca yatıyordu. Tenime değen o can yakan nefesinden başka hiçbir belirti yoktu. Ölmüştü, yaşamıyordu, birazdan o nefeste gidecekti.

"Ağlama." Sesini duymuyordum, dudaklarını okuyordum sadece. Zar zor aralanan dudakları kelimeleri aynı zorlukla çıkartıyordu. Dudakları zulüm oluyordu.

Uçurumun kenarındaydık el ele. O bana gülüyordu, ben ona. Bir yamaçta, son durakta değilmişiz gibi, buradan bir dönüş yolu varmış gibi gülümsüyorduk birbirimize. Ancak çok sürmüyordu da bu saadet. Elimi bıraktığını hissettim önce, sonra üşüdüğümü, sonra buz kestiğimi. Beni ısıtan oydu ve o artık yoktu. "Artık gitmem gerek." Sesinin nereden geldiğini dahi bilmiyordum.

"Şimdi mi?" Buğulu gözlerimle bakıyordum yüzüne. "Şimdi mi Ateş? Biz vuslata yeni ermedik mi?"

"Değilmiş." Çok uzaklarda sesi, çok uzaklarda yüzü, çok uzaklarda dudakları ve çok uzaklarda kendisi. Ateş yalnızca bir 'acaba' dan ibaret karşımdaydı, aslında çok uzaklardaydı. "Vuslat kolay değilmiş. Seninle olmak en zoruymuş."

"Zoru başarabiliriz Ateş."

Büyük Okyanus içindeki dalgalara yenik düşmüş, sislenmiş, dağılmıştı. Böylelikle daha iyi anlıyordum aslında karşımda duran kişinin gerçek O olmadığını. Ateş ağlamazdı, Ateş kendini bildi bileli hiç ağlamamıştı.

"Seni sevmek ölümdü Sena." Gözlerimi acı içerisinde yumdum. "Ve ben ölüyorum."

"Hayır." dedim. "Sevme, ne olursun sevme ama ölme. Lütfen... lütfen Ateş. Lütfen..."

"Gitmem gerek." Artık dudakları da onu tasdikliyordu. Gitmesi gerekiyordu, biliyordum. Gidemezdi, beni bırakıp nereye giderdi? Benden başka yolu yoktu onun. Benden başka sığınacağı bir liman yoktu. Gidemezdi ki. Beni de götürmeliydi. Onunla gitmeliydim.

"Bende geleyim?" diye sordum sesim titrerken, beni yanında istemezse onu anlayamazdım. "Seninle geleyim Ateş." Kafasını beni reddedercesine salladığında konuşmasına izin vermeden devam ettim. Hayır, onu anlayamazdım. "Nereye gideceğin umurumda değil sevgilim. Seninle olmak istiyorum sadece. Seninle ölüme gelmek istiyorum. İzin ver bana, seninle birlikte atlayayım." Elimi uzattım ona doğru, bıraktığından daha sıkı kavrasın diye. "Lütfen tut."

HARABEKde žijí příběhy. Začni objevovat