57.Bölüm: Harabe Ev

1.6K 159 179
                                    



*Seni öpmeden ölürsem şehrimin yağmurları adına kazınır yine sana yazarım.*

57.Bölüm: Harabe Ev

*Bırak bu harabe yıkılsın, sen beni yeniden inşa et. İnan bunu senden başkası yapamaz.*

Ben bekledim, o gelmedi.

Nedenleri sorgularken bir duvarın altına sığdım, belki de sığındım. Sırtımın yaslandığı duvar sessizliğimi sessizce dinledi, dilime dökülmeyen her cümle beni daha da kamburlaştırırken yükler başımın üstüne taştı. En sonunda boynum da bükülürken alnım dizlerime çarptı, kanlar oluk oluk akıyor gibiydi.

Ben onun gittiği yerdeydim, o nerdeydi?

Salon karanlıktı, içeriye tek bir ışık haznesi giremezken dünya uzun süredir güneşi göremiyor olmalıydı. Ne yazık, güneş biraz daha gelmezse dünya karanlığa alışır ve güneşsiz daha iyi olduğunu düşünürse bir daha istemezdi. Olan insanlığa olurdu, olan kan revan içerisinde kalan insanlığa olurdu.

Ben onun bittiği yerdeydim, o neredeydi?

Bende olmalıydı, bende kalmalıydı. Onu gönderen beni yaka paça peşinden sürüklemeyi başarabiliyorsa bittiği yerde, kaldığı yerde, kaçtığı yerde, ulaştığı yerde... adım attığı, gözlerinin gördüğü, nefesinin hissedildiği her yerde ben olmalıydım.

Ve lakin ay'da veda ederdi geceye, gece de silinirdi gökyüzünden, gökyüzü de vazgeçerdi maviden. Herkes giderdi, herkesten. Her şey vazgeçerdi, her şeyinden. Ve gün başında da, gece sonunda da Güneş doğmazdı. Karanlığa hapsederdi bizi, alnından akan damla damla terle ararken karanlıkta kaybederdi.

Sonra hiçbir şey hissedemedim, yalnızca gördüm. Ellerim göğsümün üzerindeydi, iki el göğsümü yerinden koparmak istercesine öyle bir sıkıyordu ki, kendi canımı kendim almak istiyor olmalıydım. Bir sıvı akıyor sol tarafımdan. Su sanıyorum ancak değil. Bir koku değiyor burnuma, o kokuyu solumamak için nefes dahi almak istemiyorum. Göğsüm kemiklerim kırılıyorcasına acıyor ancak öyle bir acı ki, ilk kez benim bedenimde can buluyor.

Yalnızca üç harf öldürüyor beni. Kan. Avuç içlerimden başlayıp bedenimin her bir noktasında kanın izleri var. Korku yok, acı var. Ölüm yok, kalım yok, bir kaçış yolu yok. Benim olduğum yerden kapıya doğru uzanıyor izler, kandan bir yol var, o yolda ayak izleri. Neyin, kimin... nasıl, kimden... neden, kime..?

Neden ayağa kalktığımı veya neden bunca süredir yerde uzanır bir vaziyette olduğumu bilmiyordum. Algılayabildiğim tek şey titreyen dizlerimle birlikte adımlarımın da titrediği olurken o yolu adımladım, adımladığım yolda var olan kanlara göğsümden damlayanlar karıştı. Koku arttı, kulağım çınlamaya, başım dönmeye başlarken bedenimde müthiş bir hafiflik vardı.

Yürüdüm. Karanlık, ürkütücü, yıkık, dökük bir yerdeydim. Ayaklarımın altında gıcırdayan, tavandan sızan yağmurlarla ıslanan tahtalar her an iki parçaya bölünecek, beni aşağılara düşürecek gibiydi. Duvarlarda örümcek ağları vardı, tavanda tavdandan daha büyük bir örümcek. Buraya nasıl girdi bilmiyordum, bu tavan onu nasıl taşıyordu bilmiyordum, harabe binanın her bir noktasında kan varken ona neden değmemişti bilmiyordum. Sanırım, henüz bana değmemişti...

"Sol taraftan!"

O kadar korku dolu bir sesi var ki kaçabileceğimi bilsem bir dakika durmam ve kaçardım burdan, nerede olduğumu bile bilmeden. Yapamadım. Bedenime bağlı olan ayaklar ondan emir alıyor olmalıydı, beni sürüklercesine sol tarafa götürmüştü. Sürüklendiğim yol kırmızı, her yerde kocaman örümcekler. Adım atılacak yer dahi yokken yürüyordum, gidiyordum geliyordum sürükleniyordum ve o örümceklere kırmızı nokta dahi değmiyordu.

HARABEWhere stories live. Discover now