8. Bölüm: Ufacık Kibrit Ateşi, Bir Yangına Nasıl Sebep Olabilirdi?

6.3K 374 277
                                    


Yorumlar ve oylar
Keyifli okumalar dilerim:)

8.Bölüm: Ufacık Kibrit Ateşi, Bir Yangına Nasıl Sebep olabilirdi?

*Yakarsın, denilen her ateş yakmazdı.

Yanarsın, denilen her kalp yanmazdı.

Ölümsün, denildiğinde mezar kazılmaz; zulümsün, denildiğine işkence edilmezdi.

Seviyorum, diyen herkes sevmezdi.

Aşk, diyen birçok kişi aşkı bilmezdi.

Söylesene bana; ufacık bir kibrit ateşi okyanusu nasıl yakabilirdi?*

20 Eylül 2019

Edebiyatta en sevdiğim konu şairlerin şiirleri değil, aşk hayatları olurdu. Kurdukları o muazzam cümlelerin hangi kadın için, hangi adam için kurulduğunu deli gibi merak ederdim. Şairlerin kalemlerine sığan her kelimenin o kağıtta anlam kazandığına inanmamak elde değildi. Hangi anda, hangi duyguyla, hangi olaydan sonra o cümle kurulmuş öğrenmeden geçmek istemezdim. Mesela, karısının cenazesinde başka bir kadına âşık olan Abdülhak Hamit'in o andan sonra kurduğu ilk cümleyi öğrenmek isterdim. Ya da Nazım Hikmet'i düşünürdüm. O her cümlesine âşık olduğum adam en çok Piraye'yi mi sevmişti, yoksa Vera'sı herkesi hiç mi etmişti?

Hiç kimsesinin öylesine şair olamayacağını bilirdim. Baş döndürücü bir aşk, sürükleyici bir acı, küçümsenen bir duygu...

"Sence Nazım Hikmet en çok Vera'yı mı sevmiştir, Piraye'yi mi?" diye sordum. Şairlerle ve hayatlarıyla pek alakası olmadığını biliyordum ama onun düşüncelerine göre şekillenen düşüncelerimi seviyordum.

"İki kadını da tanımıyorum," dedi tam düşündüğüm gibi. "İki kadınla da yaşadığı şeyleri bilmiyorum." Çehresine düşen Ay ışığı onu bana çekerken görebildiğim yüzünün kasılışıyla oluşan gamzeyi pek sevmememiştim. Her bir kas hareketiyle gamzesi belli oluyordu ve hiçbiri gülerken ki kadar güzel görünmüyordu. "Ama illa bir şey söylememi istersen söyleyeyim; ölürken kalbinde kim varsa, en çok onu sevmiştir."

"Neden?" diye sormaktan alıkoyamadım kendimi.

"Çünkü o kadının sevgisi Nazım Hikmet'le sonsuzluğa karıştı," dedi, havaya karışan nefesinin güzel şeklini izledim. "Öncekiler gelip geçti Sena, Nazım Hikmet ölmeden önce en son o kadını hissetti."

Derin bir iç çekerken "O zaman Vera çok şanslı," dedim.

"Hiç şanslı değil," dedi, yüzünü bana çevirdi, izlediği yıldızlar gözlerinde parladı. "Diğer kadınlar geldi ve geçti, belki de hepsi kendi hayatlarına daldı ama Vera onlar kadar şanslı olamadı. Nazım Hikmet Vera'yı severken öldü, Vera sevişini izlediği adamın ölüşünü de izlemek zorunda kaldı. Bir gün, bu odada onu seviyordu, bugün o oda onsuz ve ıssızdı."

Üşüdüğümü hissettim, bedenim içimle birlikte ürperdi. Hiç bu tarafından bakmadan Vera'ya şanslı demiştim ama şu an Ateş'e hak veriyordum. Düşünüyordum, düşündükçe daha çok ürküyordum. Daha çok üşüyordum, daha çok gömülüyordum, daha çok sakınıyorum...

"Ateş, ölmeyeceksin değil mi?"

Öyle bir ses tonuyla sormuştum ki başı merhametle sağa kaymış, mimikleri bir anda değişmişti. "Hepimizin sonu belli," derken avuçları yüzüme değdi, dokunmaya korkarcasına yanaklarımı sararken gözlerini ömrü billah gözlerimden ayırmayacakmış gibi sıkı sıkıya kenetledi, en az kalbime attığı düğüm kadar sıkıydı. "Öleceğim Sena." Kanadı kırk yerden kırılan kuşun bir anda yere çakılmasıyla tepetaklak olan duygularından sadece saf bir acı kaldı. Kalbime o acıyı doldurandan da, Ateş'in dudaklarından dökülen bu kelimeden de nefret ettim. "Ve-"

HARABEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin