13. Bölüm: Kılıçsız Bir Savaşın Tam Ortasında

4.2K 270 35
                                    

13.Bölüm: Kılıçsız Bir Savaşın Tam Ortasında

*Yeryüzü güneş olmak isterdi. Yalnızca gökyüzüne kavuşmak için...*

20 Eylül 2019

Ömrü denizlere düşmüş, ömrü denizlerde kaybolmuş, ömrü denizlerde boğulmuş ve ömrü, denizlerde ölmüş.

Abis yanına kıvrılıp uyumak isterken üşümüş bedenini, üşümüş ruhunu kurtaramamış. Tir tir titrerken kucak açtığı uyku ebediyetine keskin bir yol olmuş, yara bere içinde ona yön vermiş.

Masum bir kız çocuğuyken, mutluyken; şimdi bir iblis olmak istiyormuş.

Yapamazmış, biliyormuş ama içi buydu ya hani, istiyormuş.

Bir iblis olmak istiyormuş.

Bazen iyi bir yolda, bazen kirli bir yokuşta.

Ağlayan bir çocukla ağlamak değildi amacı, o çocuğu ağlatanları ağlatmaktı.

Ağlarken daha çok ağlamak değildi amacı, onu ağlatanları diri diri yakmaktı.

Bir harabe görmek istemiyormuş o iblis gözlerinde, bir ateş görmek istiyormuş.

Herkesi yakabilecek derecede güçlü bir ateş.

"Yapamazsın," dedi Ateş, dakikalardır nefes alamıyormuş gibi dolu bir soluğu ciğerlerine çekti. "Sen yakamazsın Sena, karşında kim olursa olsun büyük bir ceza veremezsin."

"Nedenmiş o?" diye sordum, alınmış gibi. Kollarımı göğsümün üzerinde birbirine bağladığımda gözlerimi dimdik gözlerine diktim. "Çok mu salağım ben?"

"Çok masumsun sen." Tevekkeli bir dudak kıvrılışı gösterdiğinde bunun bile ona ne kadar yakıştığını içimden çok kez tekrarladım. "Çok temizsin Sena," dedi, bundan emin gibi. "Senin yerinde başka biri olsa yapmazdı ama sen yaptın, onu senin öldürmen gerekirken sen benim öldürmemin bile önüne geçtin."

Zevahirim ne gösteriyordu bilmiyorum ama ben, Ateş'in söylediği kadar masum bir insan olmadığımı gayet iyi biliyordum. "Onu öldürürdüm Ateş, ömrümü hapislerde çürütmek isteseydim." Parmağımı ona doğru uzattım. "Onu öldürmene izin verirdim Ateş, ömrünü hapislerde çürütmene gönlüm razı gelebilseydi. Hiç kimse katilini yaşatmak isteyecek kadar masum değildir, hiç kimse katilinin eline bir kez daha silah verecek kadar temiz değildir."

"Öyleyse söyle bana Sena; silahı eline aldığın an, neden ona değil de kendine sıktın?" Nefesim sekteye uğradı ve bu sekte bana eski nefeslerimi asla vermedi. "Söyleme," dedi Ateş, hızlıca. Tek kolunu omuzuma atıp beni yanına çekişiyle dudaklarını saçlarıma yasladı ama öpmedi. "Söyleme, özür dilerim, söyleme," diye birkaç kez tekrar ettiğinde kalbim atmıyor sandım. Soluklarımı sıktım, verirsem ağlardım. Kendimi sıktım, yoksa ağlardım. Gözlerimi sıkı sıkıya yumdum, açarsam ağlardım. Diğer elini belime atıp beni göğsünde kaybettiğinde kokusunun rüzgârı ciğerlerime essin istedim, güvende olduğumu bilmek istedim, yoksa ağlardım. "Bu gece gökyüzü ayrı bir güzel geliyor," dedi, saniyeler sonra.

"Bana da," demeden duramadım. Artık beni çok iyi tanıyordu, biliyordum.

Göğsünden beni ayırdığında gözleri gözlerimin içine çevrildi, bakışlarının tonu öyle hızlı bir hâlde değişti ki neye uğradığımı şaşırdım. Şefkatle şekillenen gözlerine kekre bir tebessüm eşlik ettiğinde gökyüzüne kaldırdı başını ve hemen sonra tekrardan bana döndü. Bir kez daha gökyüzüne bakma ihtiyacı hissettiğinde gözlerime dönmesi pek fazla bir vakit almamıştı. "Gökyüzü yeşil olmuş," dedi, nefesinin nefhası kirpiklerimden gözlerime sızdı. "Ya da  gözlerin gökyüzüne dolmuş."

HARABEWhere stories live. Discover now