22. Bölüm: Güneş Doğarken Gece Karanlığından Hiçbir Şey Kaybetmezdi

3.6K 237 17
                                    


Yorumlar ve oylar

Bol bol keyifli okumalarrrr!

22. Bölüm: Güneş Doğarken Gece Karanlığından Hiçbir Şey Kaybetmezdi

*Çünkü Ay, yıldızlara rağmen sadece geceye ait...*

20 Eylül 2019

Cenneti müjdeleyen büyük gözleri cehennemi benden uzak düşürmek istercesine, saklamak, koparmak istercesine karanlığa esirken, o gözlerde geleceği sakladığını çok iyi biliyordum.

Göremediğim göz bebeklerine karşı yanarken gözlerim, göz kapaklarım hissiz bir kelebek gibi yalnızca uçma eylemini gerçekleştirebiliyordu. İnandığım bir gerçek gözlerin asla doğrudan şaşmayacağı olurken diğer bir gerçek ise göz bebeklerin duygulara göre büyüyüp küçüldüğüydü. Hatta çok zorlarsam kalp şeklini aldıklarını bile açıkça söyleyebilirdim.

Çünkü gözler kalbin eskortluğunu yapar, ayna görevi görürdü.

Hava açılırken usul usul bizim üzerimizdeki kara bulutların da bir gün gideceğini hayal ettim. O kara bulutlar giderse, geriye dumanları bile kalmazsa belki anısı da kalmazdı, belki acısı da kalmazdı, belki de hiç var olmamış sayılırdı; belki izlerde çiçekler açar, yaralar derilerimizde kaybolurdu; belki denizler tekrar dolar, içinde canlılar yuva kurardı; belki de dünya güzelleşirdi artık, insanlar ölmek yerine yaşamak isterdi... Hayaller güzeldi, hayaller umuttu, hayaller maviydi, mavi gökyüzüydü, gökyüzü zaten umuttu.

"Hiç ölmek istedin mi?" diye sordum Ateş'e. Eğer bunu istediyse ona hayal kurmasını söylerdim. Hayal kurardı ve ölmeyi dilediği o ânın üzeri kara kalemlerle karalanırdı. Tek bir harfi görünmez, o dilekten iz bile kalmazdı. Hayal ederse, Ateş ölmeyi hiç istememiş olabilirdi.

Tüm düşüncelerimi süpürerek "Hiç istemedim," dedi, hayal kurmasına gerek kalmamıştı. "Daha yapmam gereken çok şey var Sena, daha çok uzun bir yolum var, hatta birden fazla yolum var." Olsun, o başka şeyler için de hayal kurabilirdi. "Her şey bittiğinde, daha doğrusu aklımdaki her şeyi gerçekleştirdiğimde ölmeyi dilemek kaçınılmaz sonum olacak gibi."

"Neden?"

"Tükenirim diye düşünüyorum."

"Çok mu zor?" diye konuştum ama neye zor diye sorduğumu ben bile anlamadım. "Yani, aklından geçenler. Çok mu zor şeyler? Oyunun sonunda ölmeyi diletecek kadar yıkar mı seni?"

"Hayat zor," dedi Ateş ama beklediğim yanıt kesinlikle bu değildi. Hayat pekâlâ herkes için zordu, herkesin hayatında kavisler alasıyla yokuşlar vardı. Yollarında zehirli yılanlar, vahşi hayvanlar, akbabalar aşık atıyordu, kazanan yine onlardan biri olacaktı. "Daha öncede söyledim sana, bilmem aklında kaldı mı; ben kendimi bildim bile bir damla gözyaşı dökmedim. Senin şu gözlerinden sızan acılar benim gözlerimden hiçbir zaman sızmadı Sena, asla hafiflemedi. Bu hayatta, beni yenebilecek tek bir şey bile yok. Ben düşmem, ben dizlerimin üzerine yalnızca otururum."

"Bir masal kahramanı gibisin," dedim korkutucu bir hayranlıkla, mest olmuşçasına izlerken onu.

Uzun zamandır dayanağım olan karanlık gözleri parlamak isteyen yeşil gözlerimin göletine kulaç attı, bilemedim, o da benim gözlerimde boğulduğunu hissediyor muydu? "Sen..." dedi Ateş, sustu, suskunluğunu bile kabul ettim. "... basit bir insanın kaleminden düşüyor olamazsın. Sen Sena, yaratıcının meleklere bahşettiği nurlardan doğmasın."

HARABEWhere stories live. Discover now