44. Bölüm: Ölüm ve Yaşam Arasındaki Denklem

2.4K 194 44
                                    




44. Bölüm: Ölüm ve Yaşam Arasındaki Denklem

*Ve yine hikayenin sonunda; daha fazla kırıktım,daha fazla buruk...*

"Her şey O değil Sena," diye hatırlatma ihtiyacı hissetmiştim kendim, kendime. Kendimi dinlemek istemiş, kendimi anlamak istemiştim lakin içeride o kadar fazla "ben" vardı ki, hangisi söylüyor hangisi söyleneni reddedip anlamamayı tercih ediyor seçemiyordum. Zaman hiç geçmemişti, O yok diye miydi? Oysaki bir zamanlar O varken zamanın hiç geçmediğini ve onunla bir ömür yitirdiğimi düşünmüştüm. Zaman o muydu? Bu akış, bu gidiş, bu tükeniş... ona mıydı? Bir başlangıç, belki bir son yalnızca onun için miydi? Bir kez daha tekrarladım. "Her şey o değil." Değildi, biliyordum. Sağımda, solumda, yolumda, sonumda O vardı ama her şey o değildi. Canım çok yandığından her şeyi ona bağlayabilirdim ama hiçbir şey O değildi, O hiçbir yerde değildi.

"İyi misin?"

Çantama kalemlerimi tıkıştırmaya çalışırken "İyiyim," dedim Berke'ye. Dudaklarıma istem dışı, iyi olmadığım her an iyiymiş gibi davranmak zorunda olduğumdan alışkanlıkla bir gülümseme kondu. "Sen nasılsın?"

"Bir insan yalan söylemek konusunda nasıl bu kadar acemi olabilir?" diye sorduğunda

"İyiyim," dedim üstüne basa basa.

"Ve neden bu kadar ısrarcı olur?"

Çantamı tek omzuma aldım, dudaklarımdan belli belirsiz bir mırıltı düşerken "Sanırım artık iyi olmak da göreceli bir kavram," diye soludum, hayatın kamçısı boynuma dolanmıştı. "Bu benim iyi hâlim Berke, hiçbir sorun teşkil etmiyor yani."

"Kendine çok acımasızsın," dedi.

"Kendine acımak biraz zavallı olmaz mıydı?" dedim.

"Bunu senden başka kimse fark edemez, bilemez," dediğinde

"Benim bilmem yeterli gelir," diye hazır bir cevap verdim.

"Neden sınıfını değiştirdin?"

"Ateş'le aram bozuldu."

"Neden... diye sormamda bir sakınca var mı? Özel mi?"

"Ona âşıktım," dedim, dudaklarımı birbirine bastırırken "âşığım," diye düzelttim yanlışlığı. "Ve onun sevgilisi var, " Kafamı aşağı yukarı salladım. "'mış!"

"Sena-" dediğinde

Gülümsedim. "Görüşürüz Berke, iyi günler."

"Yüzün gökyüzünde, bakamıyorum..."

Denizin tam karşısında bir taşın üstüne oturmuştum. Hafif bir rüzgâr dalgalandırıyordu sarı saçlarımla birlikte mavi görünen denizi, kulağıma çalınan kısık sesli şarkı birkaç adım ileride duran yalnız kızdan geliyordu. Gökyüzüne bakıyordum. Bakıyordum, evet, göremiyordum. Gökyüzünü eskisi gibi göremiyordum. Bir kırıklık vardı renginde, bir kırgınlıkla sarmalanmıştı bulutlar. Ayrı düşmüşlerdi, şekillerini kaybetmişlerdi, farklılardı. Gökyüzünün bakışlarında koca bir yangın vardı ve dumanlarla öksüren gökyüzü mavi değildi, masmavi değildi.

"Havada nefesin var, boğuluyorum..."

Derinden, seslice bir nefes aldım. Bir şeyler boğazıma dizilirken ne ciğerlerim soluklanmış gibi hissetmişti ne de ben yaşıyor gibi. Deniz güzel kokmuyordu, gökyüzü üşütüyordu, rüzgâr acımıyor  bulutlar ağlıyordu.

HARABEМесто, где живут истории. Откройте их для себя