17. Bölüm: Sönen Kalbin Yanmaya Devam Eden Külleri

3.2K 232 11
                                    


Yorum ve oylar
Keyifli okumalar;)

17. Bölüm: Sönen Kalbin Yanmaya Devam Eden Külleri

*Gökyüzüne baktım, nefes aldım sandım. Daha öldüğümü anlayamazken, bir kez daha öldüm.*

20 Eylül 2019

Can çekiştim bir canavarın ellerinde, kendi yarattığım o iblisi günler boyu içimde yaşatmaya devam ettim. Ne susmasını istedim ne de konuşmasını. Ne söylediklerine katlanabilecek bir güç buldum kendimde ne de cümlelerine kulağımı kapatacak. Ne ona uyabilecektim ne de onun konuştuklarından aksini yapabilecektim. Onu ben yaratmıştım, o aslında bendim, onun damarlarında benim kanım akıyordu, o kahrolasıca iblis benim fikrim ve yalnızca benim zihnimdi.

Keşke dememen için Sena, pişman olmaman için burada olacağım. Zihninin içinde. Beni dinlersen, kazanırsın Sena.

Biliyordum, insanın bir yanı hep haklı olurdu. Hiç yanlışa düşmezdi o bir yan, hep doğru yolu görürdü. Bu iblis benim doğru yanımsa, dediğini elbet yapacaktım. Lakin, onun doğru yan olduğuna asla emin olamazdım.

"Hâlâ aklım almıyor..." diye konuştu düşünceli bir ses tonuyla, sakin bir tınıyla. "Hâlâ aklım olmuyor..." Bunu dışından iki kez söylerken içinden sayısız kez tekrar etmiş gibiydi. Uzaklara dalan gözlerine mi, nasıl çıkacağını bilmeyen sesine mi, seçmeye çalıştığı kelimelere mi yanmalıyım bilemedim. Belki de hangi andan bahsedildiği dilimize gelmezken, hangi an hakkında konuştuğumuzu ikimizin de anlamasına yanmalıydım. Ben yanacak bir şey mutlaka bulurdum. "Bunu nasıl yaptın?"

"Her şey gözlerinizin önünde oldu," dedim yalnızca. Nasıl olduğunu saniye saniye izlemişlerdi, herkes benim gerçek anlamda ölüşümü film izler gibi izlemişti. Ellerini ekrana uzatıp, başrolün ölüşüne engel olamamışlardı, olamazlardı. Gözler önünde bir şûrîdeye dönerken bedenim, hiçbir yanık kremi yaralarımı silmeye yetmezdi.

"Tahmin edemezdim," dedi Ateş, sesini duymak için sızlandım. O kadar sessizdi ki, gerçek anlamda o kadar sessizdi ki onu duymak için çırpınmam bile gerekebilirdi. "Ben, Sena, son âna kadar gerçekliğine inanmadım, inanmak istemedim, bir şey yaparsın ama bunu yapmazsın sandım." Gözlerini bir anda gözlerime kaydırdığında büyük bir fırtına koptu, içimde alev topları oluşturdu. "Bunu nasıl yaptın?" diye sordu, sesini duydum. "Bunu kendine nasıl yaptın Sena? Sen, bu kadar mı değersiz görüyorsun kendini?"

"Başka şansım var mıydı?" Oldu yaptığım savunma. Yaptığımın bir savunma olmadığını, onun sorularının sadece bir sitem olduğunu biliyordum. Saklayacak hiçbir şeyim yoktu. "Görmedin mi Ateş, ölmek istedim?" Nefesiyle verdiği küfre kulaklarımı tıkadım. "Ne yapsaydım Ateş, seni yakmasını mı izleseydim? Seni, benim yüzümden yakışını mı izleseydim?"

Duyulmamak istercesine "Bir sikim yapamazdı," diye mırıldanırken ben onun kelimelerini ve birbirine sürttüğü dişlerinin sesini duyuyordum.

"Ama yaptı..." Omzumu kaldırıp indirdim, sanki bu gecede kayboldum. Ateş'le geride bıraktığımız onca zamanda, o zamanların hiçbirinde bu gece konuştuğumuz kadar konuşmamıştık. Bu 20 Eylül gecesi bizim için bir ilk olmuştu. Biz Ateş'le belki de ilk defa, bu kadar gerçek ve sadeydik. Gecenin kendisi gibi.

"Yapmış olsaydı Sena, yapabilmiş olsaydı şu an yanında olamazdım." Keskince kurdu cümlesini, aksini düşünmemem için. "Öyle basit bir şey değildi, bu kadar kolay atlatabileceğim bir şey değildi ama o kadar kolay oldu. Size en başından beri söyledim, bana yapabileceği hiçbir şey yok."

HARABEWhere stories live. Discover now