30.Bölüm: Beyaz Güvercin

2.7K 198 45
                                    



30. Bölüm: Beyaz Güvercin

*Merdiven dayasak gökyüzüne, toplasak tüm yıldızları, dağıtsak bütün dünyaya, sadece ay kalsa bize... İkimize...*


20 Eylül 2019

Beyaz güldüm; çoktum, az oldum.

Müge çiçeğiydim; kandırıldım, kırıldım.

Yıldızpatı çiçeğiydim; yere düştüm, yaralandım.

Sürü salkım çiçeğiydim; uzadım uzadım uzadım, kesildim.

Her koşulda zarar gören ben oldum.

Damarlarımda akan kana da lanet ettiğim çok oldu, zamansızca güldüğüme de. Bir süreden sonra yanaklarımdaki çukurlar haram sayıldığında, ağlamak Tanrı'nın dileği gibi peşimden koşarak geldiğinde ve lanetlerim pare pare azaldığında kendime olan sevgim, kendime olan saygım da azalmıştı.

Sevgim gideli uzun zaman oluyordu zaten, parmakla sayılabilecek dört yıl ömür gibi geliyordu. Ömrümden ömür aldığı için olmalıydı.

Lakin kendime olan saygım öyle vakitsizce bitti ki, bileklerimden sızan kanlar kurudu. Bir tehdite boyun eğdiğimde azaldı, o yaralarımı sararken azaldı, evlendiğimde azaldı ama onun olduğumu avaz avaz bağıran iblise karşı yenilip onun olduğumu ağlaya zırlaya haykırdığımda bitti.

Bir daha eski Sena olamayacaktım. Zaten, eski Sena olmak isteyen de yoktu.

Hayata gülmek yoktu, bana iyi gelmeyene iyi gitmek hiç yoktu. Artık insanlar iyilik yapıldı mı iyilik vermiyordu. Denize biz atamıyorduk, bizzat kendileri atıyordu. Artık insanlara güven yoktu, herkes her şeyi yapabilecek kapasiteye gani gani sahipti. Sırtımı gözüm kapalı yaslayacağım birkaç duvar vardı, dahası da hiçbir zaman yoktu ve olmayacaktı.

"Minik kız, bak sana ne getirdim!" diyordu küçük Bulut coşkuyla, kocaman mavi gözleri parıl parıl parıldıyor olmalıydı. "İn hemen, nerede kaldın?!"

Onun sesini duyduğumda pencereye çıkmaya gerek duymadan koşar adım iniyordum merdivenleri. Artık olmayan annemin endişeli cümleleri eşliğinde henüz uzamayan boyumla kapı kolunu indiriyor ve onu gördüğümde yanağımdaki derin gülümsemeye engel olamıyordum.

"Mavi Kurabiye?"

"Annem bir sürü abur cubur almış marketten, seninle parkta yememe izin verdi! Hadi, sen de izin al da gidelim!"

"Deniz, o gelmeyecek mi?"

"Gelecek tabii! Kral babasının kırmızı arabasını bekledim kapısında, henüz gelmedi. Deniz'de o arabadaymış, babasıyla. Anneme arattım, birazdan gelecekmiş!" Öyle basit cümleleri, öyle önemliymiş gibi anlatıyordu ki miniği o zamanlar gerçekten önemli bir şey olduğunu sanıyordu. "Hadi minik kız, acele edelim ki o salıncağı kimse kapmasın!"

"Anne!" diye seslenmiştim o zaman, babamın hâlâ işe gitmediğini bilirken "Baba!" diye de bağırmıştım ardı sıra. "Mavi Kurabiye ve Bitter Çikolatayla parka gidebilir miyim?!"

HARABEWhere stories live. Discover now