59.Bölüm: Bitti

1.5K 153 250
                                    



59.Bölüm: Bitti

*Dünya alt üst oldu, biz devrildik.*

"Bugün bana neden masal okumaya gelmedin anne?"

"Uyumak için masallara ihtiyaç duymadığını göstermek için Sena."

Masallar yalanlardan ibaretti. Kül Kedisi basit bir dansı mutlu son sansa da gün sonunda ona kalan düşen ayakkabısıyla yara bere içerisinde kalan tabanları olmuştu. Pamuk Prenses çok sevdiği, çok güvendiği cüceler tarafından zehirlenip değersiz bir bez parçası gibi ormana atılmıştı. Güzel ve Çirkin'de Çirkin Güzel'in ardından böbürlenmiş ve daha iyilerine layık olduğu düşüncesine kapılıp onu terk etmişti. Kurbağa Prens'te prens, prensliğine geri dönebilmek için prensesi kullanmıştı. Rapunzel'in saçlarını onu kuleden kurtaran adam kesmişti... masallar yaradan ibaretti.

Artık masallarla değil anne, yalanlarla uyutuluyordum.

Hiçbir şey yapmıyordum. Hiçbir şey yapamıyordum. Tüm fonksiyonlarım koparılmış, alınmıştı, nefeslerim dahi kesik ve eksikti. Sırtımı oturduğum hastane koltuğuna yaslarken başımı duvara sabitlemiştim. Curcuna çoktu, tahammülüm yoktu. Bir köşede Kadri vardı, benim gibi hiçbir şey yapmayan tek kişiydi. Öbür yanda bizi uzaktan takip eden ve telefonunu bir saniye elinden düşürmeyen babam vardı, bakışlarının beni yokladığını görmesem bile biliyordum. Bulut bir yandaydı, Deniz bir yandaydı, Cansu her yerdeydi. Kime nasıl yetişeceğini bilmezcesine aramızda mekik dokuyordu; yanıma geliyor, bir şeyler anlatıyor, saçlarımı seviyor ve tekrar gidiyordu.

Her şeye yetilmezdi Cansu, her şeye yetmek isteyen insan en çok kendisini eksik bırakırdı.

"Deniz!" Acıyla döküldü bir isim dilden. Cansu'nun koşar adımlarla önümden geçtiğini gördüm ve hıçkırıklar içerisinde ağlayan sevgilisine sarıldığını. Deniz'in sesini duyduğumda gözlerimi kapattım. "Geçecek," diyordu Cansu. Sessiz olmaya çalışsa dahi onu duyuyordum. Tepkisiz kalsam bile ben artık gözlerden yere düşen yaşı dahi duyuyordum. "Söz veriyorum geçecek."

Vermemeliydi. Hiç kimse hiç kimseye söz vermemeliydi çünkü hiç kimse gün sonunda ne olacağını bilemezdi. Bazı sözler tutulmazdı ki. Bazı sözleri tutmaya imkan dahi verilmezdi.

"Deniz..." Boynuna sarılıp göğsüne sığdırdığında gözlerim bu manzarayı ezberlemek istercesine kırpılmadı. Birileri birilerinin yaralarını sarmak için çırpınıyordu, yaranın yerini dahi bilmeden. Sahi, Deniz neye ağlıyordu? "Güçlü durmamız lazım, lütfen, senin güçlü durman lazım. Ateş için, Sena için... şu an ağlama sırası sende değil." Ağlamanın sırası olur muydu? Yapma Cansu, izin ver bir damla göz yaşı akıtmasına. İçinde birikir Cansu, içinde birikirse buna alışır ve bir kez daha ağlayamaz. Dolar ve asla taşamaz. "Daha vaktimiz var. Biliyorum çok az ama var işte! Var vaktimiz." Ellerini Deniz'in saçlarına uzatmış merhametle okşuyordu. "Haydi sevgilim, lütfen. Topla kendini! O kanı bulacağız."

Yarım saatten az.

Her şey, birkaç dakika sonra ya yeniden başlayacaktı ya da tamamiyle son bulacaktı.

Sona ve sonsuzaydı.

Belki de sonumuz gelmişti.

Artık sonsuza...

Bir şarkı çınlıyordu kulağımda, bir şarkı çalınmasına alışıktım ancak bu şarkıya aşinalığım yoktu. Her zamanın aksine ses yüksek de değildi, öyle kısık, öyle yokmuş gibi.

Bir ay doğar ilk akşamdan, geceden. Neydem, neydem geceden..

Yüzünü kaldırıp da bakınca sevgilisine, dayanamayıp öptü. Cansu'nun yüzünde tembel bir kıvrılma oluştuğunda kafasını sözsüz bir anlaşamaya imza atmışlar gibi aşağı indirdi ve tekrar kaldırdı. Beline sarıldı Deniz Cansu'nun, bir saniye kadar sığındı ona. Bu en büyük nimetti, umarım bu nimetin büyüklüğünü kaybettiği an anlamazdı.

HARABEWhere stories live. Discover now