32. Bölüm: Biz Varız

2.8K 202 26
                                    

Yorumlar ve oylar
Bol keyifli okumalar;)

32.Bölüm: Biz Varız

*Var olacaksak beraber, yok olacaksak beraber olalım...*

"Vazgeçmek ne demek, biliyor musun Sami?" diye sorduğunu hatırlıyorum annemin babama, zaman kavramımın net olmadığı dönemlerde, o gitmeden yalnızca birkaç vakit önce.

"Henüz hiçbir şeyden vazgeçmedim," demişti babam herhalde, cümleler hayal meyaldi. Zaten benim zihnimde hiçbir şey net, kesin değildi. Birçok an silinmiş, çoğu silinmeye yüz tutmuştu lakin annemle ilgili her şey lanet gibi yakalarımı kavramış ve bir türlü bırakmak istememişti. Bende bir laneti, beyaz gibi sevmiştim. Temiz ve masum gibi.

"Neden her vazgeçişin çok büyük bir şey olduğunu düşünüyorsunuz?" Sitem eder gibi değildi annem, gerçekten merak eder gibiydi. Yanlarındaydım, resim çiziyordum. Henüz sekiz olmamış bir çocuk ne çizebilirse onu. Bir ev çizmiştim, bacasında dumanı tütüyordu oysaki ben bacasında dumanı tüten bir evde hiç oturmamıştım. Evin bahçesi vardı ve bahçede bir masa. Hayır, bizim bahçemizde hiç masa da olmamıştı. Annem, babam ve ben bahçedeydik. Sanırım bir köpeğimin olmasını istiyordum ki yanıma bir köpek çizmeye çalışmıştım. Annem ve babam el eleydi, zaten her zaman öylelerdi. Güneş tepedeydi, demek ki o zamanlar güneşi çok seviyordum. Demek ki bir şeyler benden vazgeçmeden ben onlardan vazgeçmemiştim. Benim yanımda mavi gözlü bir çocuk vardı, gözlerini gökyüzüyle aynı renge boyamıştım. Benden oldukça uzundu. Diğer tarafımda ise çikolata yiyen bir başka çocuk. Benden oldukça büyüktü.

Bir başkası baksaydı o resme, benim gördüğümü görmelerinin mümkünatı yoktu. Üçken çatılı bir ev görürlerdi, küçük kız siyah kalemiyle ufak bir karalama yaparak dumanı göstermek istemişti. Çöp adamlar vardı, beş tane. Bir tane de yuvarlak bir cisim vardı ve kulakları da. Onun da bir hayvan olduğu belliydi ama hangi hayvandı, çözülmesi zordu.

Bu resmi 2016 yılının Eylül ayında babamın çekmecesinde bulmuştum, o an o çekmede ne aradığımı bile hatırlamıyordum. Ama o resim, aklımdan bir türlü silinmiyordu. Nedenini biliyordum, annemin izi vardı.

"Her vazgeçiş büyüktür kışçiçeği," demişti babam anneme karşı. Evet, kışçiçeği. Ocak çiçeği. Ocak sıcağı. Ocak kokusu. Ocak aşkı. "Kimse, öylesine bir şeyden vazgeçmez."

"Öylesine bir şey... nedir ki Sami?"

"Ne duymak istiyorsun Selma?"

"Ölüm ayırırsa bizi, vazgeçer misin benden?"

Önüne düşen sapsarı saçlarını çekti kız, kafasını kaldırdı, annesine baktı. Ölmek kötüydü. Ne demekti? Bilmiyordu ama kötüydü. Annesinin sesine bu kötülük hiç yakışmamıştı.

Kaşlarını çatmıştı babam, öfkeli bir hâle bürünmüştü. Onu çok sık böyle görmezdim, hiç denecek kadar da azdı. Öyle nahif bir ruhu vardı ki babamın, kızsa bile kıyamaz ve hissetiremezdi. Annemle tartışırlardı, asla sesini yükseltmez kötü bir laf kullanmazdı. Ceketini sakince giyer, annemin ensesinden kavrar, alnından öper ve kapıyı çekip giderdi. Geri geldiğinde ise küçük Sena onların yalnızca sarılarak uyuduklarını görürdü.

"Neden soruma cevap vermiyorsun Sami?"

"Sorunda mantıklı bir yan arıyorum, bulamadım."

"Sami!"

"Selma'm, güzel sevgilim benim... ölüm, senden vazgeçmem için geçerli bir neden değil. Ölüm sana daha sıkı bağlanmam için bir neden. Dahası var mı, inan bilmiyorum!" Gözleri benim gözlerime değmişti o an. "Arkandan gelirim demeyeceğim, artık senden iki tane var, onun için kalmak zorunda kalırım ama senden vazgeçmek... bu ihtimal yok. Senin gözlerin, senin sözlerin, senin kokun, senin tenin, senin her şeyin... ölürüm, vazgeçmem."

HARABEWhere stories live. Discover now