18. Bölüm: Kazandın Dünya

3.5K 232 192
                                    


Yorumlar ve oylar
Bol keyifli okumalar:)

18. Bölüm: Kazandın Dünya

*İçimde yıllardır büyüttüğüm ağaç dalından koptu.

Tükendim...*

20 Eylül 2019

Sırılsıklam olurken o yağmurun altında Ateş'in tüm ısrarlarına rağmen kalkmamıştım yerimden. Kollarını bedenimden bir dakika ayırmadan, bugün bana sıkı sıkıya sarılmaktan asla geri durmayan bedenine yavru bir kuşun yuvasına sığınması gibi sığındım. Dilsizleşirken toprağa karışan yağmurun sesini dinledik, yükselen o kokuyla içimizi yeşertirken esen rüzgârlar daha çok sebep oldu birbirimize sokulmamıza. Üzerime örttüğü ceketi bile bir süre sonra yeri boylarken biz tümüyle o yağmura karıştık.

Ateş'le birlikte, gökyüzünden düşen parçalarla bütünleştik.

"Hasta olursan bozuşuruz Kibrit Ateşi," diye uyarırken açıkça ben, yağmur sesiyle karışan kalp atışlarını dinliyordum.

"Kusura bakma," dedim Ateş'e, bir itirafı gerçekleştirir gibi. Munis bir ifadeyle göğsünden kaldırdığım başımı boyun girintisine, çenesinin hemen altına yerleştirdim. "Günler sonra bu kadar huzurlu hissederken, bu ânı bozmayacağım."

Derinden bir soluk çekerken ciğerlerine doğru, çenesi başımın üzerinde olması gereken yeri bulup sabit kaldı. "Bakmam," derken aslında bir ses tonunun bile ne kadar huzur verebileceğini anlıyordum. Bir sarılışın, bir sesin veya bir sessizliğin, bir kokunun ve en çok, yalnızca bir varlığın verdiği huzur asla hafife alınmıyordu. "Sena."

"Hm," diye bir ses çıkarttığımda ona karşı dudaklarımın üzerine düşen yağmur damlasına gülümsemekle meşgul olmuştum.

"Adının anlamını biliyor musun?" diye sordu Ateş.

Kafamı sallayarak onay vermek geçerken içimden, olduğum yer bozulmasın diye "Evet," demek zorunda kaldım ve duruşumu hiç bozmadan aldığım nefeste boynundan gelen o eşsiz kokuyu perestişle soludum.

"Neymiş?"

"Övgü," dedim.

"Evet," dedi Ateş, hemen ardından "Adının adıma ne kadar yakıştığını biliyor musun?" diye sorduğunda yağmurların üzerimize bembeyaz kar taneleri olarak düştüğünü hayal ettim. Etrafımız büyük bir hızla karbeyazına boyanırken gözlerimiz bu manzaranın keyfini açık açık çıkartıyordu.

"Senin adının anlamı da mı övgü?" diye sorduğumda bunun olmadığını pekâlâ biliyordum.

"Iı," diye bir ses çıkarttı genzinden, erkeksi bir kıkırdamayla birlikte. "Adının anlamı ışık demek Sena, parıltı. Ve bu ışık şimşeklerden kopan ışığa denir, yakıcı ve öldürücü." Saçlarımın üzerine nefesini dökerken gözlerimi kapattım. "Ve Ateş," diye devam ederken o, anlattığı bu detaydan oldukça memnun kalmış vaziyetteydim. "Yanıcı cisimlerden elde edilen ışık demek. Belki de Ateş, senden çıkan ışık demek. Bir şimşekten, bir yıldırımdan ve yalnızca bundan."

"Yani sen demek istiyorsun ki, benim adım senin için konulmuş?"

"Yani," dedi tıpkı benim gibi. "Ben demek istiyorum ki, benim adım senin için konulmuş."

"Ama sen benden önce doğdun," dedim anlamaya çalışır gibi.

"Doğru," dedi, hiç bozmadan. "Ama küçük, bu hiçbir önem arz etmiyor. Ben adımı senin için koydum."

HARABETahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon