49.Bölüm: İçimdeki Ölü

2.1K 175 74
                                    



49.Bölüm: İçimdeki Ölü

*Etrafındaki binlerce yıldıza rağmen solgundu gökyüzü...*

"Bana en büyük yarayı sen açtın ve ben bu yarayla yaşamaya çalışırken sen yoktun. En büyük ihtiyacım sendin ve en ihtiyaç duyduğum zamanda sen yoktun. Yalnız başıma ağladığımda tek damla gözyaşım uğruna dünyayı yakacağını söyleyen sen yoktun. Gözlerime uyku girmedi benim, sen yoktun. Önümü dahi göremediğim o karanlık sokaklara nefes almak için tek başıma yürürken yoktun. Elimi uzattığımda yoktun. Öpmek, dokunmak, sarılmak istediğime yoktun, Ateş. En çok sen yoktun."

"Sena," diye zikrettiği ismimin ardından şaşkın bakışları yüzüme çevrildi. Aldığım nefes titrekken gözümden damlayan yaşa engel olamadım. Elimin tersiyle sertçe sildim. Biliyordum, tek damla gözyaşım için dünyayı yakacak bir adam yoktu karşımda, başımı göğsüne yaslayıp doyasıya ağlayacağım bir adam yoktu. Kapattım gözlerimi, denizin hırçın rüzgârı yüzüme çarparken aldığım nefese belki dedim, belki kokusu değerdi. Rüzgâr alırdı kokusunu ondan, bana katardı.

Bakışları hâlâ üzerimdeydi. Hâlâ şaşkın olduğunu biliyordum. Belki de ilk kez, bu kadar açık ve nettim. Rahatlamış hissetmiyordum, omzumun üstünden bir yük kalkmış gibi de. Sanırım, can yanığı canıma değmişti. Cümlelerimin ardından üzüldüğünün farkındaydım ama ne kadar üzüldüyse daha fazlası kadar üzmüştü. Onun bana yaptığının yanında bir-iki cümle neydi, onun bana söylediklerinin yanında bunlar hiçbir şeydi.

Bir cümlenin sonuna nokta koyuyor gibi "Tek sana ihtiyacım vardı, tek sen yoktun," dediğimde elimde kalan son kurşunda da onu hedef aldığımı sandım. Kafamı salladım ve kendi kendimi onayladım. İçimde harladığım yangın yerini beğenmiyordu artık. Daha fazlasını istiyordu. Göğsümdeki  yangın Ateş'in de cayır cayır yanmasını istiyordu. "İçimde bir yerleri o kadar güzel öldürdün ki bir daha dirileceğini sanmıyorum." Sonrasında bende baktım ona, gözlerinin en içine. "Sena'ya, onu kalbinde sonsuza kadar saklayacağını söylemiştin." Sonrasında yandı Ateş, kül olana kadar. "Sena'yı kalbine alamadan, orada nasıl saklayacaktın?" Hiç kül olamadı Ateş, yandı, yandı...

"En çok seni sevmek istedim," dediğinde yaktı, yaktı. Gözlerini benden uzaklara çevirdi. "Olmadı." Sükunet dolu bir gülümseme bıraktım aramıza.  "Bazı şeyler insanın elinde değildir Sena." Onu duymamı istemiyorcasına sesi öyle bir kısılmıştı ki, zar zor algıladım. "Seni sevmek çok zordu ve ben başaramadım." Çığlık çığlığa, göğsüne vura vura koparmak istedim kalbini ondan. Olmayan kalbini. "O kadar güzelsin ki Sena. O kadar temiz, o kadar masumsun ki, seni sevemeyecek bir insan tanımıyorum ben."

"Dengesiz bir adamın tekisin!" dediğimde öfkemi açık etmiş, bundan gocunmamıştım. Ona dair hissettiğim tek şey aşk değildi, aşkı nefretine gebeydi.

"Beni hiç anlamıyorsun, değil mi?"

"Seviyormuş gibi yapmasaydın Ateş, her şey çok daha farklı olurdu." Gözümün önüne düşen saçlarımı geriye ittim. "Yani..." diyebildim zar zor. "En azından seni içimde yaşatırdım."

"Şimdi..." Sesi fısıltıdan daha kısıktı. "... ne oldu Sena?"

"İçimdeki seni kendi ellerinle öldürdün. Kendine hiç mi acımadın Ateş? Sen, kendine nasıl kıydın?"

Cam parçasıydı şehir. Gökyüzünden düşmüştüm ve o cam parçası kalbime değmişti. Paramparça ederken kanatmıyordu. Kanatsaydı bu kadar canım yanmazdı, kalbim kanasaydı canım yanmayabilirdi. Sızlatıyordu ama damlalarını süzdürmüyordu. Gitsin istiyordu ama gitmesin diye sıkıca tutmaya devam ediyordu. Kan göl oluyordu, gül kan.

HARABEWhere stories live. Discover now