5. Bölüm: Gökyüzü'nün Gündüze Küsen Yanı

8K 469 164
                                    

  Yorumlar ve oylar
Keyifli okumalar:)


5. Bölüm: Gökyüzü'nün Gündüze Küsen Yanı

*Söylesene gökyüzü; gündüzün neden bu kadar güzel?

Söylesene gökyüzü; gündüzün bu kadar güzelken ışıklarını neden ellerinden aldılar?

Anlatsana gökyüzü, nasıl hissettirdiğini anlatsana onlara; ışıklara âşıkken, karanlığa mahkûm edilmek neydi bilsinler.

Korkmasana gökyüzü, zaten yaşayabileceğin en kötü şeyleri yaşamadın mı?

Ah saf gökyüzü! Işıkların söndü diye bitti mi sandın?

Ah aptal gökyüzü! Sen çok kandırıldın...*

20 Eylül 2019

Güzellik denilince aklıma gökleri kaplayan bu mucizeden başka hiçbir şey gelmezdi. Gündüzleri maviyle beyazı karıştıran; geceleri bazen laciverte, bazen siyaha, bazen griye dönüşen; nadir anlarda pembeleşen, güzel görünsün diye moraran, hayranlık bırakan bir kırmızılık, mest eden turunculuk, saatlerce izlenen sarı...

Ah güzel gökyüzü, ah umut veren gökyüzü...

Ah asla kendi rengine sahip olamayan gökyüzü!

Kim demişti: deniz mavisini gökyüzünden alır, diye?

Hangi adam yanıltmıştı bizi?

Gökyüzü bir renge sahip değildi aslında. Gökyüzü ne verilirse onu kabul ederdi. Mavi olurdu, sarı olurdu, mor olurdu, siyah olurdu... Çok olurdu, her renk olurdu.

Bakınca bizi özgür hissettiren gökyüzünün kendisi özgür değildi.

Ah gökyüzü! Elimi uzatmaya gücüm olsaydı, ilk sana uzatırdım.

Ah gökyüzü! Ben ilk seni kurtarırdım.

Sen kurtulursan ben kurtulurdum.
Seni kurtarırsam kendimi kurtarmış olurdum.

Çünkü kendimi kurtaramadan sana özgürlüğü veremezdim.

Bu kuş sana kanat çırptığı vakit, bu kuşun kırık kanadı iyileştiği vakit sana bir renk verecek, sen hangi rengi istersen...

Bekle gökyüzü, sabırla.
Yaralı kuşu bekle...

"Neden özür diledin benden?" diye sorduğumda göğsüne sokularak izlediğim -şu an gri olan- gökyüzünden bakışlarımı onun yüzüne doğru kaldırdım. Çenesi yüzünü görmemi engellerken hafif belirginleşen sakallarını izledim. İçimden çok dokunmak geçti ama ellerim kalkmadı. Oysaki hatırladım; yabancıların gözlerine bakmaktan bile çekinirken onun ellerini tutuşumu ve bu tutuşun beni asla rahatsız etmediğini. "O gün, size anlattığımda neden özür diledin benden Ateş?"

"Daha erken gelmediğim için," dedi, sesi kısıktı.

"Oysaki geç kalmamıştın," diye karşılık verdim ona tüm hislerimle.

"O sokağın önünden on dakika geç veya erken geçmiş olsaydın geç kalabilirdim," dediğinde o hâlâ gökyüzünü izliyordu, bende onu.

"Hatırlamıyorsun sanırım." Alışamıyordum. Kokusu hep ilk anki gibi hoş ediyordu ciğerlerimi. Alışmak istemiyordum. Kokusuna alışırsam bir anlamı olmazdı, alışırsam içim kokusuyla dolduğunda kelebeklerle bezelenmezdi. "Ben o okula sen varsın diye gelmiştim. Sen beni koruyacaksın, sahip çıkacaksın diye göndermişti babam beni oraya. Her türlü sana geliyordum."

HARABEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin