Kaçış Yok

3.6K 247 19
                                    

Kafasını kaşıyarak ve ne diyeceğini bilemeyerek girdi alışveriş merkezinden içeriye. Öylesine tuhaf duygular içerisindeydi ki. Kalbi sonunda huzura mı ersin, yoksa kalbini kin duygusuyla besleyip onlardan nefret mi etsin bilemiyordu. Ama buradan çıktığında emin olduğu tek şey gerçekleri öğreneceğiydi.

Dövüşten tanıdığı arkadaşı ayarlamıştı buraya gelebilmesini. Eğer o olmasaydı bu ülkeye gelebilmesi çok zor olurdu.

Bir süre etrafına baktı. Yalnız kalacakları anı bekliyordu. Sonunda mağazadan çıktıklarında ve yalnız kaldıklarında yanlarına geldi usul bir şekilde. Ama hala ne diyeceğini bilemiyordu. Yavaşça adamın omzuna dokundu. Adam ve kadın kendisine döndüğünde bunu kaldırabilecek miydi emin değildi. Epeyce onları inceledi. Adama da kadına da dikkatle baktığında kendisiyle aralarındaki benzerliği gördü. Bu tuhaf hissettirmişti. Ama hala bir şeyler demesi gerekiyordu. Adam ve kadın ona anlam verememiş bir şekilde bakarken ve bir şey demesini beklerken, sonunda dilindeki bağlar çözülmüş ve konuşmaya başlamıştı.

" Me..merhaba."dedi hala ne diyeceğini tam olarak kestiremez halde. Ellerini nereye koyacağını bilmiyor ve sürekli elini başına getirip saçlarını karıştırıyordu. Oysaki ilk karşılaşmalarını hiç böyle düşünmemişti. Onlara hesap soracak ve nefretini kusacaktı, yıllardır içinde tabakalar oluşturmuş nefretini... Kusacaktı ki içindeki tabakalar kıyametin kopup dünyayı yok etmesi gibi kendi tabakalarını yok etsin. Yok etsin ki rahat nefes alabilsin. Arınsın tüm bu duygulardan ve geriye sadece kendi kalsın. Evet ilk konuşmaları böyle olmalıydı ve çekip gitmeliydi sonra. Onları umursamadığını kanıtlayıp kendi mutluluğuna koşmalıydı. Şu an fark etmişti ki bunları kanıtlaması gereken kişiler onlar değil kendisiydi aslında. Kendisine umursamadığını kanıtlayabilseydi eğer şu an burada olmazdı. Utangaç bir şekilde bir 'merhaba'demezdi belki de.

"Merhaba?"dedi adam şaşkın bir şekilde ve kadına dönüp gülümsedi. Kadın da adama bakıp gülümsedi ve birlikte ona döndüler. Ah ne de huzurlu gözüküyorlardı. Dertsiz tasasız bir şekilde birbirlerine gülümserlerken aslında geride nasıl yıkımlar oluşturduklarını bilmeden yaşıyorlardı.

" Bizi bağışlayın lütfen. Kim olduğunuzu bilmiyor ya da hatırlamıyoruz. Yaşlılık işte. " dedi ve yine güzel bir gülümseme yerleştirdi yüzüne adam. Bunları söylerken bir taraftan da elini tutmuştu kadının.

'Merhaba' dediğine pişman olmuştu ancak artık yoldan dönmenin bir mantığı yoktu. Yaşanacaksa yaşansındı artık tüm olaylar.

Bir  'Merhaba' nın hayatımızda yeri bile yoktur. Ama 'Merhaba' öyle bir kelimedir ki, başlangıçların kapılarını açar bize. Açamadığın kapıyı tıklatmak, açılması için bir adım atmaktır. Bir kapıyı tıklattığında kaçış yoktur artık. Önünüzde iki seçenek vardır. Ya açılan kapıdan girersiniz, ya da korkup kaçar ve bir daha o kapıyı asla çalamazsınız .Eğer pişman olup kapıyı yanlış çaldım derseniz  geri dönüş yoktur artık o kapıya.

Bunun bilincinde olduğu için bu yoldan dönüş olmadığını biliyordu. Tekrardan kendini zorlayıp konuşmaya başladı.

"Ben Marshall..."

Küçük bir kafeye gelmeye ikna ettiğinde Marshall belki ilk belki de ikinci kez bu kadar heyecanlanıyordu. Buraya gelirkenki kurguladığı o tüm konuşma faslı, nefret ve kin şu an uçup gitmiş, yerini boşluğa bırakmıştı. Duyguları nötrdü adeta. Ne yapacağını, ne hissedeceğini gerçekten bilmiyor ve şu an kendini film sahnesindeymiş gibi hissediyordu. Ne olacağını kendi de bilmiyordu ve olayların gerçekleşip bir an önce sona ermesini istiyordu.

Üç tane kahve söyledikten sonra söze başladı.

" Öncelikle lafımı kesmeden beni dinlemenizi istiyorum. " dedi Marshall

Hayat Şimdi BaşlıyorWhere stories live. Discover now