Serzeniş

9.5K 459 61
                                    

Tek bir suçum vardı benim, o ise tüm suçu bana yıktı.

-

Yıllarca baba bildiğiniz birinin size karşı olan nefretini, öfkesini ve hiç bitmeyen memnuniyetsizliğini nasıl görmezsiniz? Bu kadar mı kördüm? Evet belki diğer baba kız ilişkisi yasamıyorduk ama yine de bunları beklemiyordum.

Ben annem öldüğünde 'babam var' bile diyemeyecek kadar güvenmiyordum ona.

Aslında hiç babam olmamıştı. Onu hiç öyle görmemiştim, sarılmazdık biz. Birbirimizle sohbet etmeye bile vakit ayırmazdık, o benden uzaktı ve ben de ondan zaten fazlasıyla uzaktaydım. Yine de fazlaydı işte, bunları yapması fazlaydı. Beni geçtim, anneme laf atması fazlaydı. Çünkü ne benim ne de benliğimin annem söz konusu olduğunda müsahaması kalmıyordu. Fakat bu sefer ne benim ne de hastalıklı benliğimin çileden çıkmasına izin verilmeden başka bir şey oldu. Babam, gerçek olan beni hiç incitmeden bıraktı ve öne doğru atıldı. Pedro'nun yumruğu Cahit'in iğrendiğim yüzüne çarptığında çıkan kemik sesini o mesafeden duyabildim.

Bana babamın yanında bulaşmamalıydı.

Asıl piçin kim olduğunu Pedro ona güzelce öğretmişti.

Bu yaşta olmasına rağmen fazla dinç ve çevik olan babam ikinci yumruğunu ve burnuna kafasını gömmeyi pek zaman kaybetmeden gerçekleştirdi. Tüm bu kargaşada neler olduğunu izlemek yerine yoğun bakım ünitesinden bize doğru gelen hemşireyle kalp atışlarım daha çok hızlandı. Hiçbir şey umrumda değildi, hemşirenin gelip ikinci bir yıkımı haber vereceğini bas bas bağıran iç sesim dengemi bozuyordu. Gözlerimi kirpmadan hemşireye bakarken içeriden çıktı, ağzını açmıştı ki önünde ki kavgayı görerek korkuyla geriye kaçındı. Hızla yanına ulaştım, beni gördüğünde gözleri daha çok irileşti. Cahit'i boğmaya çalışırken beni görmüş olmalıydı.

"O nasıl?"

Kapıyı kapatmasına izin vermeden asıl amacımı ona gösterdim. Yutkunarak arkamızda kalan kavgaya kısa bir bakış attıktan sonra bana baktı.

"O u-uyandı."

Boğazımdan küçük bir hıçkırık kaçtı. Gerisin geri giderek popomun üstüne düştüm, gözyaşlarım dakikalar önce hiç ağlamamışım gibi yeniden akıyordu. Dizlerimi kendime çekerek koridorun ortasına oturarak bağırarak ağladım. Az önce savaş alanına dönen koridor sesimle sessizliğe büründü ve tüm bakışlar beni buldu. Kim olduğunu göremediğim biri önüme diz çöktü.

"Kızım, ne oldu?"

"Karıma bir şey mi oldu!?"

Hemşirenin dehşete düşmüş sesini duydum.

"Hayır beyefendi, onun uyandığını söylemek için gelmiştim."

Hıçkırarak ağlamayı sürdürdüm. Biri omuzlarımdan tutup sarstı, başımı kaldırıp gelen kişiye baktım. Mavi gözlerinden kim olduğunu anlamıştım.

"Mensah.. kardeşim annesiz kalmadı."

Ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum ama sadece ağlamak istiyorum. Kalbim ne seviniyordu ne de üzülüyordu, düşündüğüm tek şey kardeşimin annesiz kalmamış olmasıydı. Küçücük kollar boynuma dolanıp beni kendine çektiğinde küçük kardeşimi bacaklarımın arasına alarak sıkıca sarıldım.

"Annene bir şey olmadı Umut, o seninle."

Kucağımda küçülerek sarıldı bana.

"Abla.."

'Hayata' sayamayacağım kadar çok serzenişim var. 

Güçsüzlüğümden nefret ederek bana yeni bir seçenek sunmuştu, korkunç bir seçenek. Kim hastalıklı veya katil bir benliği isterdi ki? Ben de istememiştim ya da bilmiyorum ama küçükken güçsüz olduğumla ilgili çok fazla söz işitirdim. Beni başkalarının sözleri küçükken bile etkilemezdi ama mezarlıktayken kendime lanet edişim, olduğum kişiden nefret edişim belki de hastalıklı benliğimi bana bir lütuf olarak vermişti.

CANINI YAKARIM (+18)Where stories live. Discover now