20 ○ tuna

2.1K 170 35
                                    

Playlist

Tom Odell - Can't Pretend
Madrigal - Dip
Ritchie Valens - We Belong Together

Aklımın almadığı bir gerçekliğin içinde olup olmadığımı anlamaya çalışırken eşyalarımı topladım. Gidiyorduk ama nereye?

Sadece kaçmaya çalıştığı şehre döndüğümüz için iğneleyici bir şekilde böyle söylemiş olabilirdi. Söz konusu ailesi ve ailesinin yaşadığı şehir olduğunda drama kraliçesi olabiliyordu. Onu anlasam, çoğu zaman hak versem bile her şeyi biraz fazla abarttığını iddia eden yorumlara yüzde yüz karşıt değildim. Bunu bilse, belki tahmin ediyordu, bana karşı gözlerini devirip ismimin yanına bir çarpı atabilirdi.

Bir an aklıma Kemik geldiğinde aynı anda hem bir rahatlama hem de ürperti hissettim. Oraya gidiyor ya da daha da kötüsü orada yaşayacak olamazdık herhalde. Evlendiysek ve Kemik'te yaşayacaksak bunu bilmeye hakkım vardı. Taksiden babama haber vermek istemiyordum. Uçağa binmeden geldiğimi söylemeli ve uyanık kalmasını isteyebilirdim.

Planımı yapmıştım bile. Nasıl yol alacağımı öğrenmek için ona sormam gerekiyordu. Fermuarı çektikten sonra bavullarımı onunkilerin yanına bırakıp banyoya gittim. Kapı aralıktı. Başımı içeri uzattığımda ağzındaki köpüğü tükürüyordu. Ağzını çalkalamasını beklemeden "Kemik'te yaşamayacağız değil mi?"diye sordum. Gözlerini devirmek için kafasını kaldırmayı bile beklemedi. Kırk beş derecelik açıdan gördüğüm kadarıyla alay ettiğimi falan sanıyordu.

"Orada yaşamayacağımı bilmelisin."

"Charles geldi."dedi sadece. Sonra da yüzünü kuruladı. Evimiz ne olacaktı? Biz yokken eşyalarımızın kalanı ne olacaktı? Bitkileri kim sulayacaktı? Nahu'ya güvenebilir miydik? Aklımda bir sürü soru vardı. Gitmek için çok acele ediyorduk. En azından tüm bunları cevapsız bırakmayacağımız bir günümüz olabilirdi.

"Hazır mısın?"

"Bitkiler ne olacak?"

Bu soruyu sormamı beklemediğinden çatılan kaşları hemen sonra gevşedi ve "Hazır mısın?"diye tekrarladı.

"Bitkiler ne olacak?"diye ısrar ettim ben de.

"Anahtarı Charles'a ve Nahu'ya bırakacağım. İlgilenecekler."

"O kadar da zor değilmiş."deyip kapının ağzından ayrıldığımda tepkimi ne kadar anladı emin değildim. Bavullarımı tutup çekelerken yanından geçtim. Hiçbir şey söylemeden. Az sonra o da bavullarıyla beraber yanıma gelmişti. Charles bavulları taşımada bana yardım edince bir kez daha yukarı çıkmak zorunda kalmadan tek seferde evimizden ayrılmayı başardık.

Garipti. Terk etmeyi teklif ettiğim evden ayrıldığım için hüzünlü hissediyordum. Böyle ani bir ayrılığa belli ki hazır değildim. Sanki bir daha hiç geri dönmeyecek şekilde gidiyormuşuz gibi geliyordu. Aslında hissettiğim şeyi kurcalamak gerekirse Meriç'in evinden ayrılıyordum. O geri gelebilir de ben bir daha dönmeyecekmişim gibi. Sürekli bana ayrılığı çağrıştıran tartışmamızın böyle düşündürdüğüne kendimi ikna etmeye çalışırken uçakta bir şey olursa diye başka bir korku girdi içime. O zaman ikimiz için de bu gerçek bir veda olurdu ki bunu düşünmek bile midemi kavuruyordu.

Düşünmemeye çalışmak gözlerimin önüne düşen uçak görüntüsü getirirken başka şeyler düşünmeye kendimi zorladım. Bilinçaltım benimle alay eder gibi uçak ve Kemik arasında git geller yapmaya başladı. Çığlık atmak istiyordum. Başımı cama yaslamış bir yandan da ovalarken karanlıkta seyrettiğim şehri bir daha ne zaman gün doğarken, şehrin üstüne turuncu bir ışık yayılırken göreceğimi merak ettim. Görebilecek miydim?

TURUNCUWhere stories live. Discover now