1 ○ ev

15K 657 223
                                    

Keyifle okumanızı diliyorum 




Turuncu. Duvar boyası turuncuydu. Kapıdan içeri girer girmez sıcacık bir kucaklamaydı bu. Bilerek mi seçmişti yoksa tesadüf müydü? Kırmızı renk L model koltuğu dışında salonunda büyük bir kitaplık, küçük bir çalışma masası vardı. Eskitilmiş parkelerin üzerine basarken iki büyük ahşap çerçeveli kapının arasındaki daracık duvara asılmış saate, sonra da kapının camlarından gözüken balkona baktım. Orada büyük bir sedir takımı dışında bir de etrafta saksılar vardı. Meriç, bitki yetiştiriyordu!

Ne kadar mobilyalara aklımı vermeye çalışsam da içeri attığım bir adım dışında hareket edemememin sebebi yeni bir hayata atacağım adımın soyuttan somuta geçişi gibi hissettirecek olmasıydı. Ve Meriç, yanımda hiçbir şey söylemeden dikiliyordu. Bu arada o... İyi gözüküyordu.

Boğazımı temizlediğimde tek kaşının kalkmış yandan yandan bana baktığını hissetsem de kafamı çevirmemeye gayret gösterdim ve başarılıydım da. Oldukça düz duvar saatinin altında duvarın darlığına yetecek kadar küçük ve renkli bir tablo asılıydı. Pek Meriç'in tarzı değildi ama yine de sordum. "Onu sen mi yaptın?"

Neyi kastettiğimi biliyordu.

"Hayır, sınıftan bir arkadaşımın hediyesi."

Yaa! Belki de İtalya sınırları içerisinden Meriç'in doğum günü kutlanıyordu. İtalyanlara kutlamalardan hoşlanmadığını anlatamamış olabilir miydi?

"Bitki yetiştiriyorsun?"

Sesimdeki hayret tonlamalarıyla gurur duyarken dizim bavuluma çarptı. Hala dikilmeye devam ediyorduk. Ne zaman hareket edeceğim tahmini?

"Çoğu hediye ama idare ediyorum. Sadece bir tanesini kuruttum. Kurtaramadım maalesef ama diğerleriyle aramız iyi."

Bitkisini kuruttuğu için üzülmüş müydü? Kıyamam. Ne? Boğazımı bir kez daha temizledim. Aynı evde yaşamak beraberinde bir sürü sorumluluk ve tuhaflık getirecekti. Ve ben bir şeyden adımın Kayla Derin Askaya olması kadar emindim ki, hızlı gidip her şeyi hemen tüketmeyecektim. Ayrı ve bizsiz geçirdiğimiz yıllar, bizden birçok şeyi getirmişti. Bence ikimiz de kaldığımız yerden devam edemeyeceğimizi biliyorduk. Doğrusu ben öyle olmasını istemiyordum da. O farklı bir Meriç'ti, ben farklı bir Kayla'ydım. Neşe'yle Ömer'in büyük olayı için geri döndüğünde onun ne kadar değiştiğine şahit olmuş ve yeniden ilgimi çekmesine izin vermiştim. Aslında biz yeniden denemiyorduk da yeni-den başlıyorduk.

Derin bir nefes verdim ve sonunda içeri doğru ikinci adımı attım. Artık burada yaşayacaktım. Artık. Burada. Yaşayacaktım.

"Evi gezmek ister misin?"

"Evet ama tek başıma. Bana izin verir misin?" Yol boyu doğru düzgün yüzüne bakmamıştım. Dışarıdaki kucaklaşmamız dışında -ki oldukça garip bir kucaklaşmaydı- o yokmuş gibi davranıyordum.

"Tamam..." dedi ama biraz hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Bunu görmezden gelerek çabucak yürüdüm. Nereye gittiğimi bilmiyordum bile. Eve yabancıydım. Ev sahibi, arkamda kalmıştı. Bavullarım da onun yanındaydı ve ben sadece yürüyordum. Neden böyle olmuştu?

Aralık duran bir kapıdan içeri girdiğimde mutfağı geçmiş olduğumdan ve Meriç'in evinde yatak odası dışında bir oda olmadığını bildiğimden neyle karşılaşacağımı biliyordum. Meriç görüntülü konuşmalarımızın çoğunda, hatta biraz düşününce tamamında, buradaydı. Neredeyse evin salonu kadar büyük bir odaydı. Küçük bir kısmında yatak bulunuyordu ve geri kalanı, Meriç'in yaşam fonksiyonları gibi olan resim malzemeleriyle doluydu. Konuşmalarımızda onu otururken sık sık gördüğüm mavi berjerin üstüne kendimi bıraktıktan sonra başımı arkasına yaslayıp gözlerimi kapattım. Burası tanıdıktı. En azından burada biraz daha az yabancı hissedebilirdim. Birkaç saniye hiçbir şey düşünmeden oturduktan sonra gözlerimi açtım. Perdesi yoktu. Neden perdesi yoktu? Bir insanın neden perdesi olmazdı ki? Pencere oldukça yüksekte duruyordu ama yine de perde olmalıydı.

TURUNCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin