11 ○ evdeyiz

8.7K 532 58
                                    


 Hikayem üzerinde çalışmalarım oldukça ilerlemişti. Evde kaldığımız süre boyunca bol bol okuma, izleme, dinleme şansım olduğundan kafamın içinde yoğun bir fikir akışı meydana gelmişti. İlham kaynaklarım bunlarla da sınırlı değildi, Meriç resim çizerken ben de bir şeyler karalamaya başlamıştım. İlk zamanlar bunu fark etmese de bir gün önümdeki çizime kendimi nasıl kaptırdıysam onun su içmeye kalktığını fark etmedim. Sık sık su içiyorduk, üzerinde su içmeye motive eden yazıları olan bardaklarımız bile vardı. Meriç o bardaklardan biriyle odaya girdiğinde ben bir karakter tasarlamaya çalışıyordum. Kirpikler oldukça zordu ve dikkat istiyordu. Ben onlarla uğraşırken yazı yazmak dışında bir şey yaptığımı fark edip "Çizim mi yapıyorsun sen?"diye sordu. O an toparlanıp deftere doğru iyice eğdiğim kafamı kaldırdım ve utanarak ona baktım. "Belki."

"Nasıl belki?"

"Deniyorum. Çizim yapmak denmez."

"Neyi çizmeyi deniyorsun?"

Neyse ki görmesini istemeyeceğimi tahmin edebiliyor ve bakmaya çalışmadan uzaktan sorguluyordu. Empati, güzel bir şeydi.

"Kirpik."

"Sadece kirpik mi?"

"Şu an evet."

"Peki," deyip sandalyesine oturduğunda biraz şaşkın biraz memnundum. Yarım litrelik bardağındaki suyu neredeyse yarasına kadar içtikten sonra cam bardağı yere bırakıp resmine devam etti. Yağmur bulutlarının gökyüzünde toplandığı sırada buğday tarlasında çalışan yaşlı bir kadının kıyafetinin üstünde çalışıyordu. Bense kirpik... Resimde ilerlemek gibi bir hedefim yoktu ama keyif almıyorum diyemezdim. İnternetten nasıl kirpik çizilir videolarını kulaklıkla dinleyerek kendimi geliştirmeye çalışmam bir buçuk saat kadar sürdü. Sonra ara verip mutfağa gittim ve taze fasulyeyle birlikte yemek için pilav yaptım. Ben masayı hazırlarken Meriç de bana eşlik etmek için ara vermişti. Yemeklerimizi yedikten sonra o bulaşıkları yıkadı ben de balkondaki çiçeklerimizi suladım. Karantina günlerimizde bir çıkmaza girmemek, kavga etmemek ya da küsmemek için bazı konulardan özellikle kaçıyordum. Bana söylemek istemediği şeylerden, duvarda asılı olan resimleri kimin çizdiğinden -o resimlere yakından bakmıyordum bile çünkü çıkmaza girmeme, kavga etmeme, küsmeme paketine kendimi yıpratmama maddesi de ekliydi aslında- bahsetmiyor, arkadaş ilişkilerinden de mümkün olduğu kadar az konuşuyordum.

Birbirleriyle sık sık görüntülü konuşuyorlardı. Çoğunda sadece selam vermek için ekranın bir kısmında gözüküyor ve hemen sonra ortadan kayboluyordum, onlar rahatça İtalyanca konuşuyorlardı. Bazen de genel de Nahuel ve Charles özellikle benimle sohbet etmek istediğinden biraz daha fazla kalıyordum. Bunlar diğerlerinin olmadığı ikili sohbetlerde gerçekleşiyordu. Nahuel komiklik etmek istediğinden Charles ise ailesinden aldığı terbiyeyle beni görmezden gelmek istemediğinden nasıl olduğumu, ülkemden daha yeni ayrılmışken yaşanan bu felaket yüzünden ailemin endişesini anlayabildiğini, her şeyin en kısa sürede geçmesini falan temenni ediyordu. Bu konuşmalarımızın birinde benim yazma üzerine çalıştığımı öğrenmiş ve bu konuyla özellikle ilgilenmeye başlamıştı. Editör ablasından hiç bahsetmedi ama ondan sonraki her konuşmamızda çalışmalarımın ne seviyede olduğunu ilgiyle dinledi.

Hikayemin ana konusunu belirlemiştim, karakterlerim üzerinde ince ince çalışıyordum ama henüz tek bir bölüm değil, bir cümle bile yazmamıştım. İlk cümle... İlk cümle önemliydi, ilk cümle her zaman önemli olurdu. Bazen boş bir sayfa açıp yapabilir miyim diye bekliyordum ama cesaret edip hiçbir şey yazamamıştım. Hangi kelimeler bir araya gelip bir hikayenin başlangıcını yapmaya değer olabilirdi? Bazen bu paha biçilemez seviyeyi hiçbir zaman aşamayacağıma inanıyor ve kafamın içinde oynayan sahneleri hiçbir zaman kağıda dökemeyeceğim korkusuna kapılıyordum.

TURUNCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin