9 ○ bahane

8.4K 533 84
                                    

Meriç içeri girip bana kısa bir bakış attıktan sonra odamızdaki çalışma alanına geçip sandalyesine oturdu. Resmin üstü kapalı değildi. Bu zaten senden sakladığım bir şey yok demekti ya da yalnız yaşama alışkanlığı yüzünden üstünü örtmeyi unutuyordu.

İzlendiğini bilirken rahatsız olacağını sanmıştım ama kısa süre sonra Meriç'in ruhen bu odada olmadığını hissettim. Ne bir paravana ne de bir örtüye ihtiyacı vardı! Eskizin üstündeki bir noktanın üstünde dakikalarca çalıştı. Orada ne yaptığını sırtı sayesinde göremiyordum bile ama onun için önemli bir şeydi. O tuvalin üstünde önemsiz bir tek nokta vardı ya sanki!

Benden ya da onu izlemememden rahatsız olmuyordu. Resmi göremiyordum bile, bunun farkında olabilirdi ama eskiden olsa aynı odada olmamı bile istemezdi. Kendine güvenini sağlamış ya da benim kara listeden çıkarmıştı. Artık resimleriyle aramda hiçbir engel yoktu. Onları her aşamada görebiliyordum. Onlarla aynı odada uyuyordum. Bu başkası için önemli olmayabilirdi ama Meriç'i tanıyan biri bunun bir ayrıcalık olduğunu bilirdi.

Ben yorganı çeneme kadar çekmiş onun tutkuyla resmi üzerinde çalışmasını izlerken dakikalar geçti. Olabildiğince sessizdi. Arada bir sokaktan gelen sesler durmuş zamanın büyüsünü bozsa bile yeniden yalnızca o ve ben kalıyorduk. Bu noktaya gelebilmek için o kadar çok yaşamamız gerekmişti ki... Kendimi yorgun bir savaşçı gibi hissediyordum.

Sonunda Meriç'in bedenindeki değişimi fark ettiğimde neredeyse bir saat olmuştu. Artık gevşemiş gözüküyordu. Sanki tuvalin üstünde öylesine dokunuşlar yapıyormuş gibi kolu hareket ediyordu. Bu rahatlama dakikalarının ardından omuzlarını dikleştirdiği bir pozisyona geçti ve hemen sonra üstündeki tişörtü sıyırıp yere bıraktı. O tişört yere düşerken ben çalışmasının sona erdiğini bundan sonrasının benimle uğraşmak olduğunun bilincine varmıştım. Yatağın içinde kayıp başımı yastığa bastırmak ve gözlerimi yummaya niyetlensem de bir şey bunu yapmama mani oldu.

Yorganı karnıma kadar indirirken biraz doğruldum. Köşedeki turuncu duvar lambası sırtını aydınlatacak kadar işlevsel bir şey değildi. Neden orada olduğunu şu an sorguluyordum çünkü daha önce onun yayacağı ışığa hiç ihtiyacım olmamıştı. Kendine zar zor hayrı dokunan gereksiz bir şeydi. Meriç resim üstündeki oynamalarına devam ederken ben yatağın ayak ucuna doğru biraz daha kaydım.

Omzunun ön tarafında adımın yazılı olduğu dövmenin hizasında sırtında artık başka bir şey daha yazılıydı. O iki dövmeyi birbirine bağlayan ince bir çizgi de bir askı gibi vücuduna çizilmişti.

"Ne yazıyor orada?" dedim sonunda. Meriç bir süre yaptığı her neyse yapmaya devam etti. Sonra neyi kastettiğimi bilmiyormuş gibi "Nerede?" dedi. Sesinde bir muziplik yoktu ama gülümsediğine emindim.

"Omzunda."

"Herkesin bilmediği bir şey."

Kaşlarım yukarı kalktı. Neden sadece cevap vermiyordu da merakımı daha da körüklüyordu? Ona istediğini verip daha fazla sorgulamayacaktım ama. "O çizgi ne?"

"Bir yol."

"Yol!"

"Hıhı..." diyerek onayladı beni. İşini yapmaya devam ediyordu. Eskiz sanırım tamamlanmak üzereydi. Öyle sanıyordum çünkü nasıl bir şey olduğunu tam olarak göremiyordum bile.

Benden sonrası için hayatında ne karar aldıysa onu mu yazdırmıştı? Çünkü o yol benim ismimde başlayıp bu yeni noktada bitiyordu. Tersten düşünürsem de ben bitiş noktası olurdum. Hem ben ön taraftaydım, yeni dövme ise arka tarafta omzundaydı. O kadar merak edilecek bir şey değildi. Hayal olabilir miydi? Gerçekten İtalya'da gecenin bir vakti aklıma Meriç'in çocukluk arkadaşı mı gelmişti? Kendime gözlerimi devirip yatağa uzandım.

TURUNCUWhere stories live. Discover now