13 ○ resim

13K 742 640
                                    

Playlist

Cem Adrian - Bu Şarkı Aşka Yazıldı





Bir ayda on bölüm yayınlamıştım. Neredeyse beş yüz kişi her bölümü okuyordu. Bir kitlem vardı. İnanıp inanmamak arasında kalıp sayıyı kendi gözlerimle gördüğüm halde farklı sebeplere bağlayıp azaltsam da bir kitlem vardı. Bir hikaye yazıyordum ve okurlarım vardı. Dergide yazdığım süre boyunca kendime yazıyormuş gibi hissediyordum. Bu yüzden annem, babam, Nursiş ya da bazen arkadaşlarım hariç kimsenin okuduğundan hiçbir zaman emin olamıyordum. Şimdi ise Meriç hariç tanıdığım kimsenin hikayemden haberi yoktu ve tanıdıklarım dışında birkaç yüz okurum vardı. Muazzam bir histi bu. Birilerinin yazdıklarımı okuduğuna şahit olmak öyle heyecan vericiydi ki kendimi iyice yazma işine vermiş ve neredeyse haftanın her günü yazmıştım. Bazen bir ya da iki gün izin veriyordum kendime. Meriç bu aralarda online olarak derslerine katılmış, sonra da sınavlara girmişti. Üniversitenin bu dönem devam etmeyeceği kesinleşmişti. Her şey iyileşiyordu, hastalıkla ilgili bulaşma ve ölüm oranları giderek düzeliyordu. İtalya'da da Türkiye'de de işler yoluna girmeye başlamıştı. Uçuş izinlerinin çıkmasını ve Türkiye'ye geri dönmeyi bekliyorduk.

Bu süreç herkesi etkilemişti. Birbirimizle daha iyi geçinmeyi, özlemeyi, yaşamayı öğrenmiştik. Farkındalık dolu birkaç ay sonunda insanlar kendini geliştirirken doğa da yenilenme fırsatı yakalamıştı. Bir sürü film izleyip, kitap okumuş, öğretici de olan ama çoğunlukla sadece eğlenmek için bir sürü oyun oynamıştım. Kursum iptal olsa da kendi başıma çabalayıp, Meriç ile de pratik yaparak İtalyanca öğrenmeye başlamış ve seviyemi zorla da olsa ilerletmiştim. Benim için aslında her şey biraz talihsiz gibiydi. Roma'da hala göremediğim birçok yer vardı. Roma dışına, Milano'ya, Venedik'e, Verona'ya, Floransa'ya gitme fırsatım olmamıştı. Birçok görmek istediğim müzeyi ziyaret edememiştim. Her şey çok yakındı ama ben daireden dışarı doğru düzgün çıkamıyordum bile. Hareketsiz kalmamak için her gün spor yapmaya da başlamıştım. Meriç'in de kendine göre bir rutini vardı. Sabahları birlikte bisiklet sürmeye çıkıyorduk. Eve döndüğümüzde o biraz ağırlık çalışıyordu. Bu sayede ben de onun nasıl vücut şekillendirdiğine şahit oluyordum. Sonra işlerimizin başına oturuyorduk, telefon görüşmelerimizi yapıyor ve bol bol sohbet ediyorduk.

Evde kalarak kaçırdığım fırsatların doğurduğu talihsiz kısmı pozitife dönüştürmeyi bir şekilde başarıyordum. En güzeli de Meriç ile olan kısmıydı. Onu ilk kez tanıyormuşum gibi geçmişti bu süre. Belki onu tanıdığımdan beri hiç konuşmadığımız kadar çok sohbet etmiştik bu karantina sürecinde. Onunla ilgili yeni yeni şeyler öğreniyordum. Harry Potter'ı defalarca izlemek onu sıkmıyordu. Sabahları erken kalkıp Felsefe Taşı'nı izlemeyi -bunu her hafta bir gün yapabiliyordu- seviyordu. Rus Edebiyatı'ndan tuhaf bir haz alıyor, okurken kaşlarını çatsa ve sıkıntı çekiyor gibi gözükse de kitabı bitirdiğinde gülerek büyük bir hazla en sevdiği kısımları anlatmaktan zevk alıyordu. Sanki kitabı okumuyormuş da hikayenin içinde karakterle birlikte yaşıyormuş gibi bir canlılıkla aktarıyordu paylaşmak istediklerini. Onu daha önce resim dışında hiçbir şeyde bu kadar ilgili görmediğimi birlikte yaşamaya başladığımızda fark etmiştim.

"Kayla!"

Kafamı boyama kitabından kaldırıp ona baktım. "Efendim!"

Tişörtüne boya bulaşmasını umursamadan beline bir fırça sıkıştırmış, bir elinde başka bir fırça, diğerinde telefonla salona girdi. "Telefonunu unutmuşsun. Semih arıyor."

Yerimden fırlayıp telefonu onun elinden alırken "Özür dilerim."dedim. Birkaç gündür bir resmin üzerinde çalışıyordu ve onu rahatsız etmemek için ben zamanın çoğunu salonda geçiriyordum.

TURUNCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin