18 ● c6e2ff

2K 103 69
                                    

Playlist

Simge Pınar - Biz Hep Aynı 

Günün geri kalanı kale, çarşı, müze demeden gezerek geçirdik. Hala denize girilebildiği için gün batımında ince kumlu küçük bir sahilde kendimizi kristal parlaklığındaki suya bırakarak biraz yüzdük. Şehirden her uzaklaştığımızda olan mucize tekrar gerçekleşti. Başka şehirlerde çocukluğumuzdan gelen yüklerimizden bir sırt çantasından kurtulur gibi kurtuluyor sırtımızı dikleştirip yürüyebiliyorduk.

Halikarnas Mozolesi'nden ayrıldıktan sonra yakınlardaki bir balıkçıda balayımızın ilk akşam yemeğini baş başa yedik. Yine masal kitabından bir sayfanın içindeydik. Dertlerimizi, endişelerimizi, başkalarına bağlı soru işaretlerimizi barındırmayan bu masal kitabının içinde ikimiz baş başa ve mutluyduk. Meriç'e yeni yazmaya başladığım kitaptan bahsettim.

Aklımda belirli hiçbir şey yokken ama aslında çok şey varken kelimelerin nasıl zorlanmadan akıp gittiğini, beşinci paragraftayken kendimi yazdığımı fark ettiğimi ve hiç bu niyetle yazmaya başlamadığımı anlattım. Annemi, Neşe'yi, Neşe'nin idealize ettiğim ailesini, babamı, babamın yokluğunu, herkes gibi anneme yüz çevirmeyen ama başkalarının ne der çekincesinden ya da kendi değerlerinden bir türlü tam destek de çıkamayan anneannemi, bunların beni ne kadar etkilediğini, hep kendimi her şey için suçlu gördüğüm için özgüvenimi yaraladığımı, bunu başkaları fark etmesin diye aksi bir duruşa sahip olmak için hep çok çalıştığımı, aferine ne kadar ilgi uyduğumu ve bunu koparabilmek için hep en iyisini yapmaya gayret ettiğimi, eksikliğime üzülmesinler diye hep güldüğümü, çok güldüğümü, kendimi bir palyaçoya döndürdüğümü ve sonunda kendi hayatımın palyaçosu olduğumu fark edip içime içime ağladığımı yazarak fark ettiğimi ona tek tek anlattım. Tüm bunlar neredeyse yarım saat kadar sürdü. Meriç beni sessizce dinledi. Yarısında sesim titreyerek yarısında gözyaşlarımı silerek ne kadar yalnız olduğumu ve aslında öyle olmadığımı bildiğim halde öyle hissettiğimin altını çizerek yaptığım konuşmanın sonunda elimi tutup parmaklarımın üstünü tek tek öptü. Ben de biraz daha rahatlayarak anlatmaya devam ettim.

Sesli söyleyemediğim milyonlarca şey vardı. Ağzımı açtığım zaman sanki kelimeleri yitiriyordum, duygularım buz kesiyordu. Aslında çok konuşan biriydim, bu tuhaftı ama asıl söylenmesi gerekenleri bir türlü sesli dile getiremiyordum çünkü o zaman annemi üzerim, Neşe'yi üzerim diye düşünüyordum. Sevdiğim insanların benim üzüldüğümü düşünmemesi için yıllarca mücadele ettikten sonra şimdi onlara asıl hissettiklerimi söylemeye çalışırken ne kadar zorlandığımı anlattım. Bu bir ölçüde onu da alakadar eden bir şeydi ama o çocukluğumdan beri hayatımda olmadığı için aslında onunla bazı tabuları yıkmak daha kolaydı. Onunla daha rahat konuşabiliyordum ve başından beri bana böyle bir alan inşa ettiği için, bazen acımasızca yorumlar yapsa da aslında bunlara ihtiyacım olduğundan bundan kaçmadığımı, annem bana hep hayatımın gerçeklerini söylese, hiçbir şeyi benden gizlemese de aslında beni hiç üzmek istemediği için duygusal konuşmalardan ve yorumlardan kaçınarak beni koruduğunu, o dahil herkesin benimle çekinerek konuşarak beni korumaktan çok bana incinebilir hissettirdiğini ve onunla her şeyin tam tersi olduğundan ve belki de incinmeye, artık incinerek kabuğumu kırmanın zamanının geldiğini hissettiğimden ya da bildiğimden, ona çekildiğimi ve bunun sağlıklı görünmese de bir tedavi süreci olduğunu kabul ettiğimi, her şeyi söyledim.

Bunlar yeni düşündüğüm, yeni aklıma gelen şeyler değildi. Aklımda hep vardı. Hep düşünüyordum, belli ki uyurken ya da düşündüğüm farkında değilken bile düşünüp biriktiriyordum. Konuşarak bir yere kadar dile getirebildiğim bu düşüncelerin üstüne yazarak bir ışık tuttuğumdan yeni fark etmişim gibi geliyordu ama ona hep bildiğimi söyledim. Neyi bildiğimin farkında değildim ama biliyordum.

TURUNCUWhere stories live. Discover now