10 ○ evdekal

8.6K 533 115
                                    


 Libreria Rosetta'daki işim iki haftadan daha kısa sürmüştü. Önce her şey çok güzeldi. Antonio ile İtalyanca konuşmak zorunda olmak beni kurstakinden daha hızlı öğrenmeye itmişti. İngilizce çok az biliyordu ve İtalyanca konuşurken duyduğu haz çok fazla olduğundan zorunlu olmadıkça başka bir dilde konuşmuyordu. Konuşurken şarkı söyler gibi geliyordu. Çoğu İtalyan böyleydi. Benim telaffuzum ve kelimeleri yanlış seçmem, bazen seçemeyecek kadar eksik olmam Antonio için şaka konusu bile olmadığından kısa sürede gerginliğimi atmıştım. Doğru kelimeyi bulmam için bana yardımcı oluyor, bulduğumuzda da abartılı bir tepkiyle bunu hemen kutluyordu. Libreria Rosetta'da işe başladığım andan itibaren aldığım nefes daha temiz gelmeye başlamıştı. İşe yaradığımı hissetmek bana güven vermişti. Eskisi gibi Roma sokaklarında kaybolacak kadar boş vaktim olmuyordu. Kurs, iş ve ev arasında gidip geliyordum ki bundan şikayetçi de değildim. Roma sokaklarında daha sonra da kaybolabilirdim. Meriç de birkaç günde tempoma alışmıştı. Evde olup kursta öğrendiklerimi tekrar etmelerime ya da yazı üstünde çalışmalarıma saygı gösteriyor ve ikimiz için yemek hazırlıyordu. O resim yaparken de ben bulaşıkları hallediyor, geç bile olsa evi temizlemeye çalışıyordum. Aynı evde yaşamak üzerine kurallarımız yoktu ama farkında olmadan iş bölümü yapmış gibiydik. İkimizde diğerinin eksiğini kapatıyor ya da ne iş görürsek onu halletmeye çalışıyorduk. Meriç beklediğimden daha becerikli bir ev arkadaşıydı. Benim kıyafetlerim onunkilerden daha dağınıktı. Evet, dolabının içi bile düzenliydi. Annem birinin ne kadar düzenli olduğunu görmek istersen dolabına bak derdi... Annemin teorisine göre ben ortalamaydım belki ama Meriç tam puanla sınıfı geçerdi.

Bizim bu koşturmacamız iki hafta önce sona erdi. İki haftadır günün neredeyse her saati yan yanaydık. Dünyaya yayılan salgın yüzünden Roma'daki küçük dairemizden dışarı çıkmıyorduk. İhtiyaçlarımız için biri dışarı çıkacak olduğunda da, bu her zaman Meriç oluyordu, maskesini ve eldivenlerini takıyor, geri geldiğinde de duş almadan ona dokunmama bile izin vermiyordu. O duş alıp yanıma dönene kadar kapının yanında bıraktığı çantalara ellemiyordum. Birkaç saat sonra ne olur ne olmaz diyerek alınan paketleri siliyor sonra ellerimizi yıkıyorduk.

Annem ve babamla her gün konuşuyordum. Meriç de kendi anne ve babasıyla her gün konuşuyordu. Onların aramalarını görmezden geleceği bir durumda değildik. Salgın İtalya'yı hasta bir insana dönüştürmüşken onlara iyi olduğumuzu söylemek zorundaydık. Türkiye'ye gitmek aklımızın ucundan bile geçmemişti. İkimizde birçok insanın olduğu yerlerde vakit geçirmiştik ve taşıyıcı olma ihtimali yüzünden kendimizi eve kapatmıştık. Ne yazık ki salgın her taraftaydı. Onlar bizi merak ederken biz de onları merak ediyorduk. Babam çalışmaya devam ediyordu. Sınırlandırma getirmiş olsa da evden çıkıp şirkete gitmek zorunda olduğu günler oluyordu. Annem dükkanını kapatmış, bir süre evden çıkmama kararı almıştı. Yaptığı takıları online satmayı düşünüyordu. Gelecek planlaması muallakta olduğu için kesin bir şey olmasa da evde boş durmuyor, sürekli çalışıyordu. Meriç'in kronik hastalığı olan anne ve babası kendilerini tamamen eve kapatmıştı. İkisi de evden çıkmayın uyarılarına uymuştu. Ellerinden gelse her dakika Meriç ile görüntülü konuşmak isterlerdi ama bu olağanüstü durumda bile Meriç onlara bir sınırlama getirmişti. Her sabah kısa bir telefon görüşmesi, her akşam birkaç dakika görüntülü konuşma. Meriç ve babası daha çok iki ülkenin haberleri üzerinden sohbet edip durum değerlerlendirmesi yaparken annesi sağlığıyla ilgili bilgiler almak istiyor, Meriç bir süre sakince cevap verip sonra ertesi gün görüşmek üzere görüşmeyi sonlandırıyordu. Evdeki beşinci günümüzün akşamında portakal sıkarken "Keşke annem, seninki gibi olsaydı," demişti. Sağlık durumunun sorulmasındansa dışarı çıkan komşular hakkında dedikodu dinlemeyi tercih ediyordu yani... Benim annem böyleydi. İş ne kadar ciddi olursa olsun beni endişelendirmemek için hep farklı bir pencere açardı.

TURUNCUWhere stories live. Discover now