1 ● karar

1.6K 101 32
                                    

Playlist 

Mark Eliyahu & Cem Adrian - Derinlerde


ESKİŞEHİR, 2013

Bir tane evim vardı benim. Bir tanecik de annem. Yetinmeyi erken yaşta, derse girmeden öğreten öğretmenlerimden öğrenmiştim. O sırada oturup birinin içeri girmesini beklemeyi bırakalı çok olmuştu.

Kapının dışında görmeye çok da alışkın olmadığım erkek ayakkabılarından biri vardı, evin içinde yabancı bir koku. Beklemeyi bırakıp, kendime onun asla gelmeyeceğini öğrettiğim kişi gelmişti. Biliyordum çünkü tüm bu inanç mekanizmasına ve öğrenme sürecine rağmen içimdeki karanlığın derinlerinde bir yerde ufacık bir ışık hiç sönmemişti. Her yer kararırken o ışık, hep yanmıştı.

Bir oyun gibiydi hayatım. Sonunda mutlu olacağım türden eğlenceli bir şey değildi. Karanlıktı. Zamanla bu karanlığın içinde bir yerlere çarpmadan oynayabilmeyi dahası incinmemeyi öğrenmiştim. Kendimi hep bir gün gelip tüm karanlığı bana ismimle seslenerek dağıtacağına inandırmıştım. Bu zamanla okulun ilk günü gibi özel bir gün olarak kafamda netleşti. Annemin ona dair verdiği kısıtlı bilgiler arasında sürekli geçen o "okul" kelimesi kutsal bir şifre gibi kodlanmıştı zihnime. Okul için yanımda değildi, okumak çok güzeldi, okumak zorundaydı. Dolayısıyla ben de okul gibi çok güzel bulacağı bir şeye başladığımda gelip bunu görmek isteyecekti.

Okula başlayacağım gün, çok önemliydi bu yüzden. Öyle heyecanlıydım ki bütün gece kabus gördüm. Bir an önce sabah olması için gözlerimi sımsıkı yumarak kendimi yeniden uyumaya zorlamış ama tekrar tekrar uyanmıştım. Bu yüzden sabah olduğunda uykumu tam alabilmiş değildim ve o gün farkında değilsem de şimdi sırf bu yüzden bile daha fazla hassas ve sinirli olabileceğimi biliyordum.

Heyecandan sık sık tuvalete gitme ihtiyacı hissetmeme rağmen büyük bir iştahla mutfağa girdiğim o sabah bir daha o kadar mutlu ve umutlu kahvaltı edemeyeceğimden habersiz masadaki her şeyden dolu dolu yemiş, sonra midemin bulanmasına sebep olmuştum. Annemin mide bulantımı gidermesi için içirdiği sodaya kadar her şey zihnimde o kadar tazeydi ki, sanki tüm bunlar bir gün önce kadar uzakta yaşanıyor, bir türlü son bulmuyordu.

Annemin tüm yaşıtlarım gibi okula gitme korkusu ve heyecanı diye yorumladığı bu durumum saçlarımın önce iki yandan toplanıp sonra örülmesi gibi süreçlerden geçerken biraz daha normale dönmüş, kendimi sakinleştirmeyi az da olsa başarabilmiştim. Gri okul önlüğüm, boğazımdaki yaka, külotlu çorabımın üstüne giyip katladığım kenarları yakamdaki motifle benzer dantel örülü kısa çoraplarımla şahane gözüktüğümü düşündüğümde o sabah ilk kez her şey biraz sakinledi ve mutluluğu hissettim.

Onunla tanışmak için hazırdım.

Mutlulukla evden çıktım.

Okulda her saat ağır ağır ıstıraba döndü. Çok kalabalıktı. Onu bulamayacağımdan ödüm kopmuştu. Her tarafta onu arıyordum. Annem beni sınıf arkadaşlarımın yakınlarında tutmak istiyordu. Biraz geç kalabilir diye düşünerek hevesimi korumaya çalışsam da babası ile gelenleri gördükçe geç kalmasının kalbimi kırmasına engel olamadım. Sonra o kırık büyüdü. Sınıflara girdik. Yine yoktu. Teneffüs oldu. Bahçeye koştum. Yine yoktu. Ders. Teneffüs. Ders. Teneffüs. Yok. Yok.

Okuldan çıkıp eve gelene kadar tek kelime etmediğim halde annemin bendeki değişimi anladığını biliyordum. Eve girince öyle çok ağladım ki bir an ağlamaktan öleceğimi düşünüp korktum da.

Ölümün kendisinden korkmayacak kadar küçük, onu hiç görmeden ölmekten korkacak kadar büyüktüm.

Ciyaklamalarımı duyan komşularımız kapımıza gelene kadar ağlamaya devam ettim. Annem, neden bilmiyorum susana kadar bana hiçbir şey söylemedi.

TURUNCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin