-44.Bölüm-

58.8K 1.6K 244
                                    

13.06.2017

***

Doktorun bana hamile oldugumu söylemesinin üzerine, devam söylediği hiç birşeyi dinlemedim. O an beynimde sadece o kelime dönüp duruyordu. Herşeyin üstüme geliyor hissine kapıldığımda, karnımdaki jeli doktorun uzattığı mendil ile, hızlı bir şekilde sildim. Doktor bilgisayardan çıkardığı küçük ultrason resmini bana uzattığında, onu aldığım gibi sandalyedeki çantamı da alıp odadan çıktım.

Kapının hemen önünde heycanla benden gelecek haberi bekleyen Yakut, benim çıktığımı görmesi ile yanıma geldi. Dudaklarımdan "Hamileyim.." kelimesi döküldügü anda, Yakut sevinç çığlıkları atıyordu. Ben ise sadece üstüme gelen ve sanki beni bogan bu yerden kurtulmak istiyordum.

En sonunda o bunaltıcı yerden çıktığımızda, soguk havayı içime çektim. Yakut elimdeki ultrason resmini alıp incelemeye başladı. "Şimdi senin karnında küçük bir Öykü'mü var?"demesi kendimi hissettigimden daha acayip hissetmemi sağladı.

Birşey dememi beklemeden elindeki resme devam bakarken "Senin adına sevindim.." dediginde, "Ben degil.." diye mırıldandım. Söylemiş olduklarım üzerine Yakut'un kaşları çatılırken"Neden?" diye sordugunda, sorusunu es geçerek "Yakut senden beni yanlız bırakmanı istesem, kabalık etmiş olmazım degilmi?" diye sordum. Yakut bir kaç saniye bana baktıktan sonra, kollarını vücuduma dolayıp bana sarıldı.

"Ne olursa olsun kendini asla bırakma olurmu? Düşün, taşın ve en dogru kararı vermeye çalış. Ama lütfen o kararı verecegin zaman, içinde sana ait bir parça taşıdığını unutma"

Gözlerimi kapatıp, Yakut'a sıkı bir şekilde sarıldım. Yakut'un söyledikleri kulaklarımdan beynime dogru giderken "Tamam" dedim. Yakut bir kaç saniye sonra beni bıraktığında "Ne olursa olsun beni istediğin saatte araya bilirsin" dedi. Ona küçük bir gülümseme yollayıp, yanından ayrıldım ve tam olarak nereye gidecegimi bilmeden öylece yürümeye başladım.

Ayaklarım beni kendi bildikleri yere dogru götürürken, ben beynimde yer almış düşünceler ile başa çıkmaya çalışıyordum. Öyle bir durumun içine girmiştimki, ne yapacağımı bilmez bir haldeydim. Kendimi olmadığım diye inandirmaya çalıştım şeyin, aslında var oldugunu bilmek, beni gerçekten altüst etmişti. Öylece yürürken elimdeki ultrason resmine baktım. Ellerim kendiliginden karnıma dogru giderken "Seninle ne yapacağım ben?" diye mırıldandım.

Ayaklarım durdugunda, geldigim yere bakmam ile şaşırdım. Günlerce geldigim ama içeri girmeye bir türlü cesaret edemedigim yere gelmiş olmam, beni gerçekten cok şaşırmıştı. Önümdeki mezarlığın giriş kapısına bakarken, neden buraya geldigimi anlamaya çalıştım. Ayaklarım mezarlığın kapısından içeri girmek istesede, kendimi zaten allak bullak hissediyor oluşum bunu engelliyordu.

Bir anda nerden geldigini bilmedigim bir cesaret ile, mezarlığın kapısına dogru yürüdüm. Tam önüne geldigimde, hiç durmadan kapıdan içeri girip, babamın mezarının oldugu yere dogru yürüdüm. Kendim buraya hiç gelmemiş olsamda, Yakut ve annem bir kaç kere benim yerime geldikleri için, eger birgün buraya gelmeyi kabul edersem diye, bana mezarın nerede oldugunu önceden tarif etmişlerdi.

Beynimde onların anlattıkları yol canlanırken, o yolu takip ettim. Bir kaç dakika öylece yürürken, yolun hemen kenarında duran mezarı ve üstünde yazan ismi görmem ile, oldugum yerde durdum. Biraz ilerimdeki duran mezara bakarken, bedenimi buraya girerken, kaplayan cesareti aradım.. Ama yoktu.

Volkan Akbulut
D: 19.10.1975 - Ö: 13.11.2016

Mezar taşının başında yazılı olanları okumak, içimdeki acının aslında hala ilk günkü gibi taze oldugunu hatırlattı bana. Öylece mezar taşındaki yazıya bakarken, ayaklarım kendiliginden mezara dogru yol aldı. Mezarın tam önüne geldigimde ise, bakışlarım mezarın üstünde gezdi. Toprağın üstünde kurumuş bir kaç çiçek duruyordu. Ellerim o çiçekleri almak için toprağın üstüne gittiginde ise, hala orda babamın yattığına inanamıyor, inanmak istemiyordum.

Aşk-ı Esaret- AnkaWhere stories live. Discover now