-55.Bölüm-

62.6K 1.8K 302
                                    

22.06.2017

***

Elinde zamanı durdura bilme gibi bir şansın olsa, bunu hiç düşünmeden kullanırmıydın? Ben kullanırdım.. Hemde hiç düşünmeden. Çünkü zamanın durmasını ve o anı doyasıya yaşamak istediğim o kadar çok an vardı ki. Ama şimdi düşündügümde, o anıların hiç birini degilde, sadece bu anı durdurmak isterdim. Durdurmak ve hiç bir zaman ilerlememesini.

Bu anı özel kılan hiç birşey yoktu ama yinede bu anı durdurmak isterdim. Bu sayede korktuklarım başıma gelmesini bir şekilde engellemiş olur ve mutlu bir hayat yaşardım. Yada yaşamazdım.. Bilmiyorum.. Tek bildigim, zaman ilerledikçe içimi saran korkununda her saniye ilerliyor oluşuydu.

Sevil ile olan konuşmanın ardından bir hafta geçmişti ve bu bir hafta içinde birşey olmamış, etraf çok sessizdi. Tabikide bu sessizlik fırtınadan önce olan sessizligi bana andırsada, yinede kötü birşeyler olacağını düşünmek istemiyordum. Düşündükçe bir çıkış yolu bulamıyor ve kendimi yine o çıkmaz yolların içinde buluyordum.

Cem ile Sevil konusunu bir kaç kere konuşmaya çalışsamda, bu aralar, araları eskisinden daha kötü oldugu için, yanımda onun adını anmama bile izin vermiyordu. Onu dinlemeyip bir kere konuyu açtığımda ise, sinirlenip yanımdan kaçıp gitmişti. Ona ne kadar çaktırmadan Sevil ile aralarını düzeltmesini ve benimle az zaman geçirmesini bir sekilde anlatmaya çalışsamda, Cem bunu anlamak istemiyor yada anlıyor ama yinede kendi bildigini yapıyordu.

Aynı şuanda onu, onun dedigi cafede buluşmak için beklerken. Cem bir anda beni aramış ve buluşmak istedigini söylemişti. Ona nedenini sordugumda ise Önemli bir konu gelince konuşuruz diyerek telefonu yüzüme kapattı. O önemli konunun Sevil ilede alakası oldugunu bir yandan biliyor olmam, geçen her saniyenin üstümde bıraktığı rahatsızlık artıyordu.

Önümdeki papatya çayından bir yudum aldığımda, bakışlarım kapıdan içeri giren Cem'e takıldı. Bakışlarını cafenin içinde gezdirdiginde, beni görmesi ile hemen yanıma geldi. Yüzünde hiç bir ifade olmasa bile, gözlerinin içine ne kadar boş bir ifade otursada, yinede birşeylerin hiç yolunda gitmedigi ap açık ortadaydı. Cem yanıma geldiginde karşımdaki sandalyeye oturdu ve eliyle bir garsonu yanımıza çağırdı.

Bakışlarım onun üstünden bir saniye bile ayrılmazken, Cem yanımıza gelen garsona siparişi verdikten sonra bakışları beni buldu. Kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakarken "Neden öyle bakıyorsun?" diye sordugunda, bakışlarım istemsiz olarak ondan kaçtı. "Nasıl bakıyorum?" Yanımıza garson geldiginden Cem birşey demeden, garsonun gitmesini bekledi. Garson gittiginde ise bakışları tekrar beni buldu.

"Boşver.."

Elini yukarı kaldırıp sallarken, bende omuzlarımı silktim. Eger bu konu hakkında konuşmak istemiyorsa onu zorlayacak degildim. Zaten buraya bunu konuşmaya geldigimizide sanmıyordum. "Konuşmak istedigin önemli konu ne?" Cem fincanın içinde bulunan sıcak kahvesinden bir yudum aldıktan sonra tam gözlerimin içine baktı. Öyle bir bakışı vardı ki, sanki o bakışlar ile gözlerimin içini göre biliyordu.

"Sevil.." Cem'in dudaklarından son bir haftamın kötü rüyası olan kişinin adını duymam, tüylerimin ürpermesine neden oldu. Bakışlarım kendiliginden önümde duran çaya dogru kayarken "Ne oldu ona?" diye sordum.

Cem derin bir nefes alıp "Aramız hiç olmadığı kadar kötü.." dediginde, kafamı anladım anlamında salladım. "Bilmiyorum ama hiç birşey eskisi gibi degil Öykü. O.. Nasıl söylesem.." Cem önünde duran fincandan bir yudum daha alıp, bana bakmaya devam ederken bende ona baktım.

"..Çok değişti. Hemde o kadar çok değiştiki, onu tanıyamaz hale geldim.."

Ne diyecegimi bilemez bir halde önümdeki caydan bir yudum aldım. Sevil ile olan konuşmamız dudaklarımdan çıkmak için beni zorlarken, derin bir nefes aldım. Gözümü kapatıp "Bir hafta önce Sevil ile karşılaştım.." diye bir anda söyledim.

Aşk-ı Esaret- AnkaWhere stories live. Discover now