Bölüm 4

203 14 6
                                    

2 gün sonra;

"Abi, gerçekten mafya ağbilerine benziyorsun ya. İnanmıyorsan git aynaya bak. Hatta biraz kötü çocuk kitapları oku anlarsın. Git traş ol gel beni uğraştırma lütfen. Hatta ne var biliyor musun? Saçlarını da kestir bence. İyice tarzanlara benzeyeceksin çünkü."

Yarım saattir ağbimi traş olmaya gitmesi konusunda ikna etmeye çalışıyordum. Çünkü böyle devam ederse onun mimar olmasına kalmadan bir mafya bulup onu da katacaktım aralarına.

"Abartmaya devam et Dilek istersen. Doğum günüme daha 3 ay var. Zaten doğum günümü de kutlamayacağıma göre berbere gitmeme de gerek yok diye düşünüyorum minik tavşan. Haksız mıyım?"

"Bir de soruyor musun? Sana mafya yüzü diyorum ya. Polis görse seni seri katil sanıp hapse atar o derece. Hatta daha fazla devam edersen besinlerin oksitlenmemiş kalıntısı dahi ben daha yakışıklıyım diyecek haberin yok."

Yakışıklılık onun hedef noktasıydı. Eğer konu yakışıklılığa girerse dediğimi yapacağımı az çok sökebildiğimden böyle bir yola başvurmaya çalışmıştım.

"Sen ne ara bu kadar uzun konuşmaya başladın? Lan yoksa bir şeyler hatırlıyorsun da bize mi söylemiyorsun?"

Bir süre öylece durdum. Normalde her zaman çok uzun konuşmadığımı bildiğinden bir şeylerden şüphelenmiş olmalıydı. Ama hala bir şey hatırlamamıştım. Tek bir şey bile. Bu yüzden bu konunun açılmasından hoşlanmıyordum. Keşke hatırlayabilsem. Tek bir şey hatırlasam o dahi yeter belki aslında. Ama yok işte. Her ne halt ettiysem hiçbir şey hatırlamıyorum.

"Saçmalama ağbi. Böyle bir şeyi sizden saklar mıyım sence? Sadece seni ikna etmeye çalışıyorum o kadar. Bir çeki düzen ver ya."

Üzüntümü belli etmemek amacıyla beğenmeyen bir ses tonuyla ona baktım. İkimiz de üzgünce birbirimize bakıyorduk ama ikimiz de gizlemeye çalışıyorduk.

"Diyene bak."

Saçlarımı tuttuğunda hızla geri çektim ve sinirli bakışlarla ona baktım.

"Bu saç ne kızım ya? Biraz çeki düzen ver kendine. Doğum gününde insanlar zombi gördüklerini sanıp kaçacaklar haberin yok."

"Abart ağbi abart. O kadar da kötü değiller bir kere. Kendininkini görsen bana şükredersin. Git şu berbere de hallet."

Sinirli bakışlarla ona baktım. Her ne kadar yapmayacağını bilsem de zorlamaya çalışıyordum onu. Ama gerçekten de şu an ağbimin abarttığını düşünüyordum. Tamam, dış görünüşüne aşırı dikkat eden biri değildim, hatta nadir makyaj yapardım ama o kadar da vahim değildim bence.

"Sen ne ara bu kadar konuşmaya başladın gerçekten? Bak bir şeyler hatırlıyorsan hemen söyle lütfen."

"Hatırlamıyorum dedim ya. Bak gerçekten hatırladığım zaman ilk sana söyleyeceğim. Söz veriyorum. Ama kendine çeki düzen vermen şartıyla tabiiki."

Son cümlemi gülmeye çalışarak söylemiştim. Birilerinin bana üzgün bakışlarla bakmasını sevmezdim.

"Bunu yapmayacağımı ikimiz de iyi biliyoruz minik tavşan."

"İyi be. Yapmazsan yapma. Tarzan gibi dolaşacaksın ama yine de sen bilirsin. Seninle daha fazla uğraşamam.''

Daha fazla üzülmesini istemediğimden geçiştirerek odama doğru yol aldım. Ağbimle her ne kadar uyuşmasak da onun benim yüzümden üzülmesini istemiyordum. Bu yüzden odama gittim ve her üzüldüğümde yaptığım gibi kulaklığımı ve sevdiğim bir kitabımı da alarak üst kata çıktım. Odalarımız kendimize özeldi ve ben odama kesinlikle bayılıyorum. Kitap okumak ve manzaraya bakmak için özel bir yer vardı. Odam zaten küçük sayılmazdı. Bu yüzden camların hemen önünde hem yuvarlak olan bir okuma yer, hem de yatak şeklinde olan bir okuma yerim vardı. Balkon ağbimin odasında vardı ve orayı kendisine göre dekore etmişti. Sinem'in odasında ise benimki gibi balkon yoktu ve bizden biraz daha küçüktü. Bu yüzden o da benim koltuklu kitap okuma yerim gibi bir yer yapılmıştı ama orayı direkt yatak olarak kullanıyordu. Kitap okuduğu zamanlar oluyordu tabiiki. O zamanlarda kitabını okuduktan sonra yatıyordu.

Silinen Anılar (Yarı Texting)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora