Bölüm 26

139 8 25
                                    

3 yıl önce;

''Olduğun yerde kal Açelya Dilek Aydın."

  Koşmaya devam ederken duyduğum sese uymak gibi bir niyetim yoktu doğrusu. Bu adamları tanıdığımdan güç kullanmamada sorun olduğunu düşünmüyordum doğrusu. Beni daha önce de kaçırmışlardı ve bir daha kaçırmalarına izin veremezdim.

"Lanet olsun."

  Ben koşmaya devam ederken onlar ise durmamı söylemeye devam ediyorlardı. Dinlediğim ise pek söylenemediğinden koşmaya devam edip ara sokaklara girmeye çalışıyordum. Çıkmaz sokaklardan birine rastlamamak ise son umudumdu. Bir saniye... Neden onlara bir çıkmaz sokak yaratmıyorum ki?

"Kaçamazsın küçük mutant. Hemen olduğun yerde kal Açelya."

  Durdum ve arkamı dönerek ciddi bakışlarla bana doğru gelen kişilere baktım. Hepsi pes ettiğimi düşünüyordu ama pes etmek için henüz çok erkendi bence. Çıkmanın bir yolunu bulmuşken bunu yapabilirdim.

"Nasıl isterseniz."

  Omuz silkip sırıtarak söylediğim şey ile ellerimi yandan havaya kaldırarak güçlerimle oldukça kalın sarmaşıklar oluşturarak onların büyümelerini sağladım. Hala güçlerimi kullanmakta zorlanıyordum ama en azından bu onları bir süre oyalardı. Ben de o sırada kaçmanın bir yolunu bulurdum. Tek başıma 10 kişi ile karşı karşıya kalmak isteyeceğim son şeydi. Kimseye zarar vermek istemediğimden böyle bir şey yapıyordum. Yoksa onlara sihir topu ile de saldırabilirdim. Ama içimde birine zarar verme korkusu her zaman vardı. Ve ben bunu korumaya niyetliyim.

  Arkama dönerek koşmaya başladım. Kalbim hızla atarken hala korkuyordum. Bir daha kaçırılmak isteyeceğim son şeylerden biriydi. O gün kaçmak için neler çektiğimi hatırlıyorum da... Hiç kolay olmamıştı doğrusu. Bu sefer de aynı şeyleri yaşamaya izin vermezdim. Yakınlarda orman da yok ki oraya kaçayım. En azından kaçma şansım artardı.

  Sola doğru dönerek koşmaya devam ettiğimde hala kalbim hızla atıyordu. Yakalanmaktan korkuyordum. O günkü söylediğim şeylerin acısının çıkarılmasından korkuyordum doğrusu. Oraya gittiğimde kendim olmaktan çıkıyordum neredeyse. Ve ben oraya tekrar gitmek istemiyorum. Bir yolunu bulup buradan kaçmalıyım. Ki sanırım bu kolay olacak.

  Montumun cebindeki telefonu çıkararak Rehber'e girdim ve abimi aradım. Annemi de arayabilirdim ama annem araba kullanmayı bilmediğinden şu an tek arayabileceğim tek kişi abimdi. Şu anki tek umudum ise telefonu açmasıydı. Biraz yavaşlayarak yorgunluğumu dindirmeye çalıştım. Hadi abi. Aç şu telefonu. İlk defa yardımına ihtiyacım var şurada.

''Alo?''

Sonunda ağbi ya.

''Abi... P-peşimdeler. Yardımına ihtiyacım var. Beni hemen buradan almalısın''

''Ne oldu? Neredesin sen? Hemen geliyorum. İyi misin sen?''

  Pekala, ikinci soru gayet güzel bir soruya benziyor. Tabii nerede olduğumu bilseydim. Tek bildiğim Taksim'de olduğum.

''Ya taksimde bir yerlerdeyim ben de tam bilmiyorum nerede olduğumu. Merkezine gelmeye çalışacağım. O sırada sana konum atmaya çalışırım. Sadece... Ah!''

  Hissettiğim acı ile durarak çığlık attım. Hissettiğim acıyı bütün vücudumda hissetsem de en çok başım etkileniyordu bu acıdan. Kısa bir süre sonra ise bunun bitkiler ile ilgili olduğunu anlamamla sinirlenmemeye çalıştım.

Silinen Anılar (Yarı Texting)Where stories live. Discover now