Bölüm 34

180 7 11
                                    

Selaam!! Bu bölümü oldukça duygusal yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz.😊

"Mert bizim burada ne işimiz var?"

Uçurumun oraya geldiğimizi fark etmemle merakla etrafa bakınmıştım. Mezarlıktayken o dediklerinden sonra pek konuşmamıştı. Konuştuğu zaman ise sadece 1-2 yıldan bahsetmişti. Onu çok zorlamak istemediğimden genellikle susuyordum. Anladığım kadarıyla tahmin ettiğimden fazla şey yaşamıştı çünkü kendisini zor tuttuğunu görebiliyordum. Arada elini sıkıyordu çünkü. Ben ise zaten kolyemi tutmaktan bir hal olmuştum.

"Neden burada olduğumuzu ben de bilmiyorum Dilek. Burayı sevmiyorum ama son zamanlarda buraya gelir oldum. Belki de yüzleşmem gerektiği içindir. Bilemiyorum."

Bir şeyler demek istesem de doğru cümleleri bulamadığımı hissediyordum. Buluyorsam da doğru olmadığını düşünerek eliyordum belki de. Ama bir şeyler söylemem gerektiğini biliyordum.

"Burası sana kötü anılarını canlandırıyor olmalı."

"Hem de nasıl! O gün o kadar çok duygu karmaşası yaşıyordum ki. Anlatamam sana. Tek hatırladığım şey ağladığımdı Dilek. Sadece ağlıyor ve koşuyordum. İkilemdeydim ve düşüncelerimden başka hiçbir şeyi sokamıyordum aklıma."

"Bunu yapma."

Bana o günü anlatmasını istemiyordum. Neden bilmiyorum ama ölümden korkardım ben. Bu yüzden böyle şeyler yapan kişileri pek anlayamazdım. Ama şu an karşımda öyle birinin olması... Kafamı karman çorman ediyordu. Ne düşüneceğimi bilemiyordum.

"Ama yapmalıyım. Sırlar içinde yaşanmaz ki Dilek. Ben yaşadım. Hatta ortak dahi oldum. Yine olsa yine yapardım Dilek. Eğer konu mutlu olmansa bunu yapardım."

Sır saklayabilen biri miyim bilemiyordum. Çünkü olan bir şeyi hemen söylemek isterdim. Ama 'söyleme.' dendiyse de sonuna kadar tutmaya çalışırdım. En azından denerdim. Ama Mert'in böyle bir şey yapması cesurca bir şeydi. Herkes sevdiği birinden büyük bir sır saklayamaz sonuçta. Büyük olduğunu nereden mi biliyorum? Küçük bir sırrı söylerken bu kadar zorlanmazsınız da ondan. Büyük bir şey olmalı ki şu an kararsızdı.

"Ama ne var biliyor musun? Seni oraya götürmeyi ilk başta pek istememiştim aslında. Sonra dedim ki 'Ne olacak sanki? Götür işte.'. Hem onları görmüş de olurdun. Bu yüzden seni oraya götürdüm."

"Anlıyorum. Allah rahmet eylesin. Yani... Orada şaşkınlığımdan bir şey diyemedim ama..."

"Sorun değil. Seni anlıyorum."

Durgun bir gülümseme yayıldı yüzüne. Her güldüğünde çıkan ve çoğu zaman beni gülümsetmeyi başaran gamzeleri bu sefer beni gülümsetememiş, aksine yutkunmama sebep olmuştu.

"Bak... Bana her şeyi anlatmak zorunda değilsin. Ben merak eder, hatta gereğinden fazla soru sorabilirim ama aldırmana gerek yok. Seni bir şeye zorlamak istemiyorum Mert."

"Merak etme. Aynı hataları tekrar yapmayacağım Dilek. Korkmana gerek yok."

Gülüyor... Sanırım bu iyiye işaret. Çünkü sonuçta aşırı derece üzgün olsa gülmezdi değil mi? Pekala, bu kadar stresli olduğuna göre anlatacağı şeylere hazır olmalıyım sanırım.

"Sana güveniyorum Mert. Bunu biliyorsundur umarım."

"Bir süredir biliyordum. Ama artık emin oldum çiçek kız. Sen kolay kolay birine güvendiğini söylemezsin."

Gülümseyerek uçurumun oraya yaklaştı ve neredeyse ucuna gelecek yerde durarak manzaraya baktı. Korksam da bir şey yapmamak için kendimi tutuyordum. Bu yüzden yanına ilerleyerek ben de manzaraya baktım. Ama onun kadar yaklaşamamıştım çünkü düşeceğim hissi gittikçe artıyordu.

Silinen Anılar (Yarı Texting)Where stories live. Discover now