Bölüm 47

114 8 17
                                    

"Konuşmayacak mısın hâlâ?"

  Mert'e dönerek sorusunu başımı olumsuz anlamda sallayarak cevapladım. Aslında Mert sınavdan çıkar çıkmaz ailemi bir şekilde ikna ederek bir şey dememe izin vermeden beni arabaya bindirip Gülhane Parkı'na götürdüğünden onu sorulara boğmam gerekirdi ama yine de susmayı tercih etmiştim. Sınav mı? Hayatımda gördüğüm en zor sınav denemezdi ama yine de zordu. Ama yapabildiklerimi yapmış ve güçlerimi zor da olsa kontrol etmeyi başarmıştım. Zaten şansıma Elif de aynı sınıftaydı ve arada bana yardım etmişti.

"Pekala. Sen bilirsin. Zorlamak yok. Ama böyle de çok sıkıcı oluyor be çiçek kız. Konuşmanı özledim."

  Ben de sıkılıyordum ama konuşmayı özlediğim pek söylenemezdi doğrusu. En azından yanlış bir şey söylemiyordum. Yanlış bir şeyler yapmaktan hoşlanmazdım.

"Neyse birazdan konuşursun zaten. Geldik. Tam burası."

  Gösterdiği yere baktığımda orada neredeyse kimsenin olmadığını fark etmiştim. Ve bu beni tedirgin etmişti doğrusu. Sanki buraya gelmememiz gerekiyormuş gibi hissetmekten kendimi alamamıştım. Ama mecburen oraya geçerek çimenlere oturduğumda kalbimin hızla atmasına engel olamayarak etrafı izlemiştim. Burası gerçekten harika bir yerdi. Gülhane Parkı'na zaten bayılırdım, bu kısmı çok daha güzeldi.

"Buranın bende güzel bir anısı var biliyor musun? Anlattım mı bilmiyorum ama istersen anlatabilirim."

  Hafifçe gülümseyerek başımı olumlu anlamda salladığımda derin bir nefes alarak anıyı anlatmaya başladı. Ben ise dikkatle onu dinliyordum.

"Kanseri yenmemden yaklaşık 2 ay sonra ailecek buraya gelmiştik. Tam burada... İki sokak sanatçısı vardı. Biri kız, diğeri erkekti. Kardeşlermiş. Erkek gitar çalıyor, kız ise söylüyordu. Yanlarına gidip çaldıkları şarkıları dinledik. O kadar güzel söylüyorlardı ki anlatamam sana. Dayanamadık, sonraki gün de gittik belki gelirler diye. Gelmişlerdi. Önlerine para koymaları için şapka koymuşlar, eğlenerek şarkı söylüyorlardı. Bu böyle bir hafta devam etti. En son konuşmaya karar verdik. Meğer... Anneleri hastaymış. Bu yüzden de her gün buraya gelir, şarkı söyleyerek para toplarlarmış. Yarı zamanlı olarak da bir kafede garsonluk yapıyorlarmış aynı zamanda parayı toparlayabilmek için. Yanımızdaki tüm parayı onlara verdiğimizi hatırlıyorum. Sanki bizim bütün paramız annelerini iyileştirmeye yetecekmiş gibi."

  Hafifçe güldüğünde ben de burukça gülümsemiştim. Hikayeyi dinlemek istemesem de merak etmiştim doğrusu.

"1 hafta sonra yine geldik buraya. Ama bu sefer onlar yoktu. Merak edip etrafa sorduğumuzda parayı bulduklarını, hastanede anneleriyle birlikte olduklarını söylediler. İnan bana o kadar mutlu oldum ki. O günden sonra onlara ulaşamadık. Araştırmadık da pek. Ama tek bildiğim artık burada değil de bir kafede çaldıkları. Bu hikaye beni o kadar etkilemişti ki... Arada bir arkadaşımı çağırır, burada onlar gibi şarkı söyleriz. Gerçi o söyler, ben bildiğim kadarıyla gitar çalarım. Para flan da almayız. Amaç eğlenmek. Tıpkı onlar gibi."

  Bir şey demek istesem de sanki ne dersem diyeyim yanlış olacakmış gibi hissediyordum. Bu yüzden kendimi tutmaya çalışarak sessiz kaldım.

"Seni buraya neden getirdiğimi merak ediyor olmalısın. Zincirleri kırmaktan ve seni bir yere götürmek istediğimden bahsettiğim günü hatırlıyor musun?"

"Hayır. Ne zaman dedin ki?"

  Konuşmama şaşırmış olmalı ki şaşkın ama gülümseyen bir yüz ifadesiyle bana bakmıştı. Pekala, biri kalbimi durdursun lütfen.

"1 ay oldu sanırım. Gücünü keşfedeli 1 hafta olmuştu. Seni bir yere götürmek istemiştim ama sen kabul etmemiştin."

  O günü hatırlıyordum. Gitmediğim için de pişman değildim doğrusu. İstemediğim şeyler olabilirdi.

Silinen Anılar (Yarı Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin