Final (Part 3)

27.1K 1K 451
                                    

Billie Eilish, when the party's over

İyi okumalar...

****

Ruhlar da kanardı.

Bedenler fiziksel acıyı taşımakla hükümlüydü, ruh ise en büyük acıların altında eziliyordu. İnsanın ruhu kalbiydi, kalbimi söküp almışlar gibi hissediyordum. Sanki doğru yolu bulduğumu sandığım bir yolculukta birden yolum dikenli tellerle kesilmişti, geriye dönmem gerekiyordu ama o kadar hızlı gitmiştim ki yolu hatırlamıyordum. Hava bozmuştu, yağmur yağmak üzeriydi. Yağmur üstümdeki yükü alır mıydı? Ruhum kandan arınır mıydı? Toprağın altına gömülen kalbime tekrar kavuşabilir miydim?

Benim suçumdu...

Eğer kendimi düşünmeseydim, bir an bile olsun ondan şüphe etmeseydim belki de o benimle yüzleşmek zorunda kalmamış olacaktı. Sakince tedavisini olmaya gidecekti, hayatımdan çıkacaktı. Belki üzülecektim ama alışacaktım. Şimdi alışması çok daha zor bir yara almıştım. Bir parçam eksilmişti, yerle bir olmuştum. Ölümü beni mezara sokmuştu, annesinin cenazede elime sıkıştırıp hiçbir şey söylemeden gittiği kağıt parçası da üstüme toprak atmıştı. Şimdi daha iyi anlıyordum. Ölenler nefes almayı bırakanlar değildi, arkalarında bıraktıklarıydı...Annesinin bakışlarını asla unutmayacaktım, o günü asla unutmayacaktım.

Sırtımı sıvazlayıp elimdeki mektubu yere fırlatan Ela'nın söylediği şeyleri duyamıyordum, Yağız'ın üstümüzde olan üzgün bakışlarına odaklanamıyordum. Tek hissettiğim acıyla harmalanmış suçluluk duygusuydu. O mektubu yazmasının sebebi bir şekilde onun ölüm haberini alma ihtimalimdi, biliyordum. Amerika'da olsaydı kimsenin haberi olmadan sessizce dünyadan ayrılmayı planlıyordu, bu yüzden ben asla onun öldüğünü bilmeyecektim. Beni üzmemek için yapmıştı fakat işin sonunda kalbimde bir kazıkla ayakta durmaya çalışan bendim. Onu oradan çıkarıp ambulansla hastaneye götürürlerken hala duyulan zayıf kalp ritmini dinleyen bendim, kendimi kandırmıştım. Bana döneceğini düşünmüştüm, benden gideceğini aklıma getirmemiştim. Hastane koridorlarında o haberi duyduğumda kulağımda annesinin haykırışları yankılanmıştı, yankılar gözlerimi kapattığımda bile devam etmişti. Gözümü bir başka odada açmıştım. O odada uyandığım an her şeyin kabus olma ihtimalini düşünmüştüm. İşte böyle amansız umutlara bel bağlamıştım. Umut kırıklarım olmasa belki de nefes alabilecektim. En azından bunu yapabilecektim.

Bana destek olmaya çalışırken ağlamaya başlayan Ela'ya baktım, Yağız yanıma geldi. Bana bir şeyler söyledi fakat sesi boğuktu. Hayatın kısa bir diliminde yollarımın kesiştiği birini kaybetmek bende böyle bir yıkıma sebep olmuştu, düşünmeden edemiyordum. Onunla yıllarım geçseydi nasıl hissedecektim? Şimdi bile ruhum çekiliyormuş gibiydim, öyle olsaydı ne yapacaktım?

Kansız ölüm...

Hastalıksız ölüm...

Sebepsiz ölüm...

Bunlar olacaktı. Şimdi ise ne yapacağımı bilmiyordum, nasıl devam edeceğimi bilmiyordum. Yolu nasıl bulacaktım?

Bana sarılan kolları fark ettiğimde mecali kalmayan bedenim tepkisizdi, annemin ne zaman odaya geldiğini bilmiyordum. Onun arkasında bana üzgünce bakan babamı da yeni fark etmiştim. Kırıklarımı toplamayacağını söylemişti, acı çekmeme dayanamamıştı. Anneme baktım, dudaklarını oynatışını izledim. "Geçecek..." diyordu. Biri benim kollarımda ölümle burun buruna gelmişti, son sözü "Özür dilerim." olmuştu. Bu nasıl geçecekti? Mektup ortalarda yoktu, Ela almış olmalıydı. O mektubu okumayı bitirdiğimde onun gibi nefes alamamıştım. Mutluluğun bedeli çok ağırdı, bu kadar ağır bir bedel ödeyeceğimi tahmin etsem yine de mutluluğu arzular mıydım? Gelecekte neler olacağını bilsek bir sürü tercihimiz değişirdi tabii. Bu sonu görmemek için onu hiç tanımamayı seçer miydim? Bu soruyu cevaplayamıyordum.

Öldü, öldü, öldü...

Beynimin içindeki fısıltılar beni zora sokuyordu, etrafımdakilerin teselli cümlelerini bastıran buydu. Gerçeğin saf hali, yüzüme vurulmuş hali.

Onun seni aldattığına inandın, oysaki o ölmeden önce bile seni düşünüyordu.

Her fısıltıda biraz daha batıyordum, benliğim bana karşı çok acımasızdı. Haklıydı, gerçekler de ölümü kadar acıtıyordu.

Bedenimdeki son mecalle ayağa kalktım, başta ağır ağır hareket eden bacaklarımın üstünde zorla durup bana endişeyle bakan ebeveynlerime baktım. "Geleceğim, peşimden gelmeyin." Peşimden geleceklerini biliyordum, kısık sesim içimdeki savaşta mağlup olduğumu haykırıyordu. Gelmeden duramazlardı. Odamın kapısını açıp kendimi dışarı attığımda kapıda dikilen Ela ve Yağız'a bakışlarımın bir şeyler anlatmasını umarak sadece baktım. Ela beni böyle görmeye dayanamıyordu, ben de ölüme dayanamıyordum. Dayanılmaz şeyler insanı en huzurlu anında yakalıyordu.

Adımlarımı hızlandırdım, gözlerim her kırptığımda yanıyordu. Yanaklarımın gözyaşlarımdan kalan tuzlarla kaplı olduğunu biliyordum, uykusuzluk bedenimde hüküm sürüyordu. Evin arka tarafına yürürken kasvetli havanın rüzgarı yüzüme çarptı, yürümeye devam ettim. Yapmayacağımı söylemiştim, dayanamıyordum. Ona sözümü tutamayacaktım ama o yoktu. Sözlerimin vadesi yoktu fakat bu beklenilen bir durum değildi.

Adımlarım maviliğe doğru ilerlerken arkamdan gelen boğuk sesler duydum, hızlandım. Kayalığın kenarına geldiğimde tanıdık manzara beni karşıladı, deniz çok hırçındı. Beni kabul edecek miydi? Ben zaten denizimi kaybetmiştim, şefkat gösterecek miydi? Dalgalara bakarken ismimin haykırıldığını duydum, gökyüzüne baktım. Sonra bakışlarım tekrar denize döndü. "Kavuşamıyorsun ama asla kaybetmiyorsun. Benden şanslısın." dedim denize doğru. Benden şanslıydı, aşkından uzaktaydı ama aşkını hiç kaybetmemişti. "Beni kabul edecek misin?" Tam o sırada büyük bir dalga kayaya çarpıp yükseldi, seslerin yaklaştığını duydum. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Tekrar bulutlara dönüp gülümsedim. "Özür dilerim." Bir bedenin bana yaklaştığını hissederken ani bir hareketle kendimi boşluğa bıraktım, arkamdan duyduğum haykırışlar kısa süre içinde kayboldu. Soğuk bedenimi sardı, deniz beni içine aldı. Kendimi dipe batırıp kumlara bastım, maviliğe dokundum. Asıl denizim şimdi gelse, "Yaşıyorum." dese, ben de senden medet ummasam deniz. Derdime ortak olmak istemişti, bu derdime de ortak olmalıydı. Ona söylediğim o berbat şeyden sonra bile bunu yapmalıydı, pişmanlıkların çaresi yoktu. Bulunduğum yerde boğulmayı umuyordum. Başından beri onsuzken ait olduğum yerdeydim, burası ölmek için güzel bir yerdi.

Yaşayacaksın...

Diye fısıldadı boğuk ses.

Bu acıyla yaşayacaksın...

-SON-

Sonradan eklenen not: Okurlar tarafından yanlış anlaşıldığı için belirtmek istedim, Bade intihar etmedi. Her zaman sorunlarıyla bu şekilde savaşıyordu. Mete onu yapmaması için uyardığında bırakmıştı ama Mete de olmayınca başka çıkar yol bulamadı. Bade ölmedi anlayacağınız. -Eveet sonradan eklenen notun sonu-

Evet, ani bir kararla başladığım textingimin sonuna geldik. Sonlar acı oluyor, her şekilde veda ediyoruz.

Tekrar tekrar Dert Ortağı'nı destekleyen herkese teşekkür ediyorum. Yazmak her zaman beni rahatlattı, sizler de bana bu gücü verdiniz.

Ben de üniversite sınavı ile savaşımdan galibiyetle ayrıldığımda tekrar burada olacağım, yazmayı asla bırakmayacağım. Destekleriniz için tekrar teşekkürler.

Başka kuramsal hayatlarda görüşmek üzere ♥️

Bana bu paragrafta saydırabilirsiniz, hak ettim bence :/

D.S

ig: pluviamore

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now