0.4

52.3K 2.3K 632
                                    

Sakin ol...

Sadece sakin ol ve nasıl nefes alındığını hatırla...

Ortak...

Kafamı yastığa gömüp çığlık attığımda dışarıya boğuk bir ses çıktığına emindim. Onunla konuşmuştum! Benimle dertleşmişti! Mete Uygar benimle dertleşmişti!

Bana yalnızlığından bahsetmişti, samimiyetsiz insanlardan yakınmıştı. Ün gerçekten de büyük bir çıkmazdı. Üne kavuşunca maddi açıdan bütün yollar sana açılıyordu ama manevi olarak kimsen kalmıyordu. Bunu ondan duymak beni üzmüştü.

Benim bütün problemlerimi biliyordu, sadece birini dile getirmişti. Gerçekten de göründüğü gibi biri değildi. Bütün mesajlarımı okuması çok uzun sürmüş olmalıydı. Hepsini bugün mü okumuştu?

Odamın camından yavaş yavaş batacağı yöne ilerleyen güneşi gördüğümde kafam karışıkken yaptığım şeyi yapmaya karar verdim: Yüzmek.

Babam bir pilottu, annemse moda tasarımcısıydı. Durumumuz gayet iyi olduğundan bir villada yaşıyorduk. Babam site içerisinde yaşamak istemediğinden Karadeniz'in o korkunç yüzüne bakan yüksek bir yerde harika bir ev yaptırmıştı. Evimiz iki katlıydı, odam tam olarak Karadeniz'e bakıyordu. Yaşadığımız bölge çok kalabalık değildi, evin hemen yakınındaki kayalıklarına çarpan dalgaların sesleriyle uykuya dalıyordum.

Deniz her zaman tutkum olmuştu. Daha küçücükken babam seyahatte olmadığı zamanlarda babamla el ele tutuşup o kayalıklardan atlama cesaretine kavuştuğumu hatırlıyordum. O kayalıklardan atlamak çoğu kişi için korkutucuydu çünkü yükseklik fazlaydı ve Karadeniz'in haşin dalgaları içine düşen herkesi alıp götürebilirdi ama ben küçüklüğümden beri o dalgalarla dost olmuştum. Bu sebeple ne zaman daralsam kendimi dostlarımın rahatlatıcılığına bırakmak amacıyla o kayalıklardan atlardım. Düştüğümde dalgaların beni alıp götürme isteğine karşı koymayı öğrenmiştim. Hayat gibiydi, bir anda beni içine çekip sonsuzluğa kavuşturabilirdi, sahilden sahile sürükleyebilirdi. Bu yüzden o dalgaları seviyordum. Bu dalgalara tek başıma dalma işini sadece ailem evde yokken yapıyordum çünkü annem buna kızardı. Babam ise zaten genelde evde olmuyordu.

Uçsuz bucaksız Karadeniz'e bakan evimin ışıkları ben biraz daha küçükken sönmüştü...

Annem babamı aldatmıştı, babamla annem ayrılmıştı. Daha sonra bunun benim gelişimim için uygun olmadığını düşünüp tekrar bir araya gelmişlerdi. Babamı aldatan annemin ayrılarak bencillik yaptığını düşünmesi çok ironikti.

Başlarda ikisi de benim için birbirlerine katlanıyorlardı, bunun yükü bana ağır gelmişti. Fakat şimdi aralarında büyük sorunlar yoktu ama resmi olarak evli de olsalar öyle bir hayat yaşamıyorlardı. İkisi de kimseye çaktırmadan birileriyle görüşüyorlardı. Bu gerçek başta acıtsa da artık umursadığım söylenemezdi.

Kıyafetlerimi çıkarmadan sadece terlik giyip evin arka kapısından çıktım. Atlamak istediğim yere doğru giderken bastığım çakılların sesi beni gülümsetmişti. Gülümsemem kolaydı, ağlamakta zorlanıyordum.Sadece birkaç kere yaralandığımda ağlamıştım. Hiçbir zaman üzüntüden ağlayamamıştım. Sebebini bilmiyordum, ağlayabilmek isterdim. Zehrimi gözyaşlarımla dışarı atmak isterdim, içimde kalınca yaralarıma tuz basılıyordu. Ela meseleleri en ince detayına kadar bilmiyordu. Ona anlattığımda da içim soğumayınca Mete Uygar'a yazma kararı almıştım. Aldığım en mantıklı aynı zamanda en mantıksız karardı.

Yamaca ulaştığımda terliklerimi çıkarıp kenardaki kayaları döven dalgaları izledim. Denizin üstü köpüklüydü, gözlerim karşımda duran güneşe kaydı. Nisan ayının sonunda olmamız ve suyun soğuk olması pek umrumda değildi. İnsanı soğuk su ayıltırken beni sarhoş yapıyordu, bedenimi gevşetiyordu.

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now