1.0

43.2K 2K 138
                                    

"YEMİN EDİYORUM BANA 'GÜZELSİN.' DEDİ ELA!"

"Nikah şahidin ben oluyorum bebeğim şimdiden haberin olsun." Ela'nın söylediğine kaşlarımı çattım. Ela'nın bu deliliğinin sonunda neler olacağını tahmin edemiyordum. "Abartma be deli!" diye gülerek konuştuğumda Ela'nın telefonun ardındaki sesi sakinleşti ve ciddileşti.

"Bade dalgasını falan geçiyoruz da ister istemez sizi bir arada düşünüyor insan."

Uzakta bir noktaya bakar gibi düşüncelere daldığımda zihnimin derin sularının ay ışığıyla aydınlanan yüzeyine çıktım ve etrafa baktım. Dalgaların hafiflediğini ve suyun ısındığını fark ettim. Zihnimdeki fırtınalar bir süreliğine de olsa dinmiş, yerini ılık bir havaya bırakmıştı.

Aylar önce Mete Uygar'ı klasik bir hayran gibi stalklarken şimdi onunla çocukluk anılarından bahsediyordum. Hayat gerçekten garipti, yarın başınıza ne gelebileceğinden haberiniz olmuyordu. Milyonlarca olasılık vardı ve imkansız dediğim şeye ulaşmış olmam gerçekten de şans oranımın büyük bir kısmını kullandığımı düşündürtüyordu.

Mete ile konuşmam onun başka bir işinin çıkması sebebiyle yarıda kesilmişti ve ben de bunu fırsat bilerek direkt Ela'yı aramıştım. Onun benden daha fazla çıldırması da ne kadar çılgın bir arkadaşımın olduğunun kanıtı niteliğindeydi.

"Bade, orada mısın?"

Ela'nın sesiyle zihin denizimden odama ani bir geçiş yapıp silkelendim. Bir şeylere kolay odaklanmak da benim en sevdiğim özelliğimdi. "Buradayım,"

Duraksayıp devam ettim. "Sadece evet, mesaj atmasına imkansız gözüyle bakarken mesaj atması güzel oldu ama böyle garip hayallere dalmak için fazla kırılganım. Yüksekten uçup yere sert bir şekilde düşmek istediğim söylenemez."

"Seni öldürmeyen şey güçlendirir, fırsatın varken yüksekten uçmalısın çünkü ne yazık ki bazıları yüksekten uçma şansını yakalayamıyor bile..."

Sesinin kısıklaşmasını ve sesinde beliren hayal kırıklığını fark ettiğimde modum anında yerle bir olmuştu. "Ela...dört yıldır yeterince bu yükle yaşamadın mı sence? Senin için başka bir yolun olduğuna eminim."

"O yolları sadece ben göremiyorum herhalde, denedim Bade. Bunu sen de biliyorsun."

"Biliyorum ama belki de..."

"Belkisi yok. Bu benim lanetim, artık buna alışmalıyım. Abimle eski arkadaş olduklarından beni kardeşi gibi gördüğünü biliyorum. İmkansızı istemeyi bırakmalıyım."

Derin bir soluk aldım. "Neye karar verirsen ver yanındayım ama şunu bilmelisin: Daha fazla yanışını izlemeye niyetli değilim." Ela'nın acı bir tebessüm ettiğini biliyordum. Onu en iyi tanıyan kişi bendim. Çok da acı çekmiyormuş gibi davrandığı zamanlar oluyordu ama evine gidip kafasını yastığa gömdüğünü ve sessizce ağladığını biliyordum. Yağız'ın sevgilisi varken o kadar güzel mutlu rolü yapmıştı ki gerçeği bilmesem kolayca onun samimiyetine inanabilirdim. Güçlü bir kızdı, bütün problemleri göğüslemişti. Asla karamsar olmamıştı, benim aksime bardağa hep dolu tarafından bakardı. Aynı üniversiteyi kazandığımızı öğrendiğimiz gün ne kadar mutlu olduğumuzu hatırlıyordum. Gerçi çok eski bir tarih de değildi. Üzerinden bir seneye yakın bir süre geçmişti.

"Sonra tekrar konuşuruz Bade, annem yemeğe çağırıyor. Yanımda olduğun için teşekkür ederim. Öpüyorum seni."

"Ben de seni öpüyorum, görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattığımda alnımı ovuşturarak çalışma masama oturdum. Derse odaklanırsam belki beynimin içindeki büyük karmaşadan kurtulabilirdim. Gerçi karmaşanın tamamının beynimde olmadığını bilsem de bunu düşünmek de beni bambaşka bir döngüye soktuğundan her şeyi boş verip derse odaklandım.

Ders çalışmayı bitirdiğimde acıyan gözlerimi kıstım ve ovuşturdum. Yaklaşık üç saat ders çalıştığımdan beyin hücrelerim tuz ruhuyla çamaşır suyu karışımını içip intihar etmişti. Gün içindeki ders sayımın az olması işime yaramıştı. Saat altıya geliyordu, hem de o kadar çalışmama rağmen bu saatte yapmam gereken şeyleri yapıp sorumluluğu üstümden kaldırmıştım.

Masadan kalkıp yürümeyi kısa bir süre hatırlayamadığımda dikleştim. Salınmış bedenimle odamdan çıkmaya karar verip zorlukla birkaç adım attım ve kendi kendime söylendim. "Ha gayret Bade, evrim basamaklarını emin adımlarla tırmanıyorsun."

Bacaklarımı nihayet daha rahat hareket ettirdiğimde odamın krem rengi kapısını açıp koridora çıktım. Merdivenlere doğru yürürken konuşma sesleri duydum. Tam olarak anlayamasam da iki kişinin konuştuğunu anlamıştım. Sadece fazla kısık sesli konuşuyorlardı.

Adımları hızlandırıp merdivenlere ulaştığımda merdivenlerin başında gördüğüm tanıdık iki simayla duraksadım. İkisinin gözlerini de üzerimde hissettiğimde gülümsememi engelleyemeyip hızla merdivenlerden indim.

"Kaptan pilotumuz nihayet teşrif edebilmişler, otuz bin feette hava nasıldı baba?"

Babama sarıldığımda çok uzun boylu olması sebebiyle kafamı omzuna yasladım. Ben 1.73'tüm o ise 1.85'ti. Pilotluk standartlarına göre bu pilot olabilmesi için sahip olabileceği maksimum boy uzunluğuydu. Şans böyle bir şeydi işte!

Babamın gülüşünü duyduğumda yanımızda dikilen annemin kıskanç gözlerle bizi izlediğini biliyordum. "Otuz bin feet bir hayli soğuktu ama ben kokpitte Maldivler'de olabileceğim kadar rahattım çiçeğim. Burada havalar nasıldı?"

"Çoğunlukla bulutlu ve karanlık." Ondan ayrılırken imayla söylediğim şeye bir kez daha güldü. Koyu saçlarındaki kendini çok belli etmeyen beyazlıklara baktım. Uzun süredir görüşemediğim için babamı özlemiştim. İşinin kötü yanı da buydu: Bazen uzun süre eve gelemiyordu ama sonrasında ayın geri kalan günlerini evde geçiriyordu.

Babamla ayaküstü sohbet ettikten sonra babam biraz dinlenmesi gerektiğini söyleyip odasına çekilmişti. O gittikten sonra annemle yalnız kalmanın gerginliğiyle mutfağa doğru yürüdüm. Birkaç abur cubur almak üzere odamdan çıktığımı babamı görmemle beraber unutmuştum.

Dolabı açıp içine göz attığımda kısa bir süre sonra fark ettiğim Antep fıstıklı çikolatayı büyük bir sevinçle aldım. Arkama dönüp masaya oturacağım sırada annemin mutfağın ortasındaki bar sandalyelerinde oturarak beni izlediğini gördüm. Hayalet gibi beni takip etmekten asla vazgeçmeyecekti!

"Ben senin için bütün bu zorluklara göğüs gererken senin benden kaçmanı istemiyorum, kızım."

İçimde yükselen öfkeyi kontrol altına almaya çalışarak mutfak tezgahına yaslandım ve annemin yeşil gözlerine baktım. "Artık katlanmak zorunda değilsin, gelişim çağını çoktan geçtim ben, boşanabilirsiniz. Zaten başta tekrar evlenmeniz hataydı."

Sonra duraksayıp söylemem gereken bir şeyi hatırladım. "Ayrıca o zorlukları kendi hayatına, bizim hayatımıza, bizzat sen soktun." Annemin bakışlarında yeteri kadar kendini belli eden bir pişmanlık hüküm sürdüğünde ona duygusuz bir şekilde baktım. Kendini acındırmaya çalışması çok komikti!

"Hiçbir şey bildiğin yok! Sen daha küçüktün! Her şeyi anlatamayacağımız kadar küçüktün! Şimdi anlatmak istediğimde de benden kaçıyorsun!"

Güldüm, bu son derece hastalıklı bir gülüştü. "Sence hikayeyi babamın açısından da dinlemeden sana inanır mıyım?" Annemin gözlerinin dolduğunu fark ettiğimde her ne kadar ona çok kızsam da içimde onun için üzülen bir taraf sinirimin önüne geçti. Annem ağlamamak için zor duruyordu, kısık sesle "Benim açımdan dinlemen gerek Bade. Bildiğin yanlışlarla benden nefret etmeni istemiyorum. Babanı inandıramadım belki ama senin bu duruma tarafsız bakacağını biliyorum." dedi. Yutkunup gözlerimi kırpıştırdım, artık kaçamazdım.

"Tamam, dinleyeceğim."

****

ig: pluviamore

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now