3.8

27K 1.2K 186
                                    

Ela

Önümdeki yığınla kitaba bakıp iç çektim, üç saattir aralıksız ders çalışıyordum. Saatin tik-takları kafama geçmişti ve beynim sulanmıştı. Sandalyemle beraber kendimi kaydırıp yatağımın üstündeki telefonuma uzandım ve Instagram'a girdim. Gözlerim ana sayfamda kayıp giderken görüşümün bile bulanıklaştığını fark ettim. Gerçekten ara vermeden çalışmak tam bir delilikti.

Bir magazin sayfasının gönderisinde Mete ve İpek Saraç'ın fotoğraflarının bir kolajını gördüğümde hareket eden parmağımı durdurdum. Merakla altındaki açıklamayı okuduğumda çenem yavaşça yere doğru düştü. Haberde Mete ve İpek'in ayrıldığı yazıyordu! Olayların içinde olmadığımdan bunun başta bir promo ilişkisi olduğunu düşünmüştüm fakat işin içinde başka şeylerin olduğu kesindi.

Keyifle sandalyeme yaslandım, Bade bu habere çok sevinecekti! Kız resmen Mete Uygar'la beraberdi! İkisi de birlikte olduklarını söylemiyordu fakat ben biliyordum. Onlar birbiri için biçilmiş kaftandı.

Haberin yorumlarına girdiğimde sevinçten çıldıranları ve İpek'e hakaretler yağdıranları gördüm. Çoğu insan ilişkinin gerçek olmadığını düşündüğünü söylemişti, doğruydu. Mete Uygar'ın gerçek tek bir ilişkisi vardı, o da bizzat en yakın arkadaşımla arasındaydı. En azından arkadaşım için sevinebiliyordum.

Yağız aklıma geldiğinde modum aniden düştü ve yanındaki kız gözümün önüne geldi. Hep de gözüme sokmak istercesine model gibi kızlarla beraber oluyordu, kalbim kaç kırığa daha dayanabilirdi? Sorularımın cevabını yaşayarak görecektim. Kafamdan düşünceler akarken telefonumun bildirim sesi boş odamda yayıldı. Üstten gördüğüm mesajın sahibi ilk günkü gibi kalbimi hızlandırırken bir kez daha kendime lanet edip mesaja tıkladım.

Yağız: Aşağıya gel.

Nefesim kısa bir süreliğine kesilirken gözüm saate kaydı. Saat neredeyse gece yarısı olacaktı, onun bu saatte burada ne işi vardı? Kalbimin sesini kulaklarımdan duyarken ona titreyen parmaklarımla cevap yazdım.

Ela: Geliyorum.

Masadan hızla kalkıp üzerime siyah hırkamı geçirdim. Evde kimsenin olmaması işime gelmişti, bütün aile üyelerim bu akşam ultra meşguldü. Özellikle abimin olmaması beni rahatlatan tek şeydi. Yağız'la aralarındaki kavgadan beri onların yan yana gelme durumu bile lanetlenmiş gibiydi. Kavganın sebebini bilmiyordum, ikisi de anlatmıyordu. Merak yıllarca içimi kemirse de bir süre sonra onu yenmiştim.

Ayaklarıma geçirdiğim terliklerle dışarıya çıktığımda serin rüzgâr tüylerimin diken diken olmasın sebep oldu. Yağız'ı görmek için etrafa bakarken evin önündeki kaldırımın ortasında duran ağaca yaslanmış bir gölgenin farkına vardım. Adımlarımı oraya yönelttiğimde ne kadar kötü göründüğümü umursamamaya çalıştım. Saçlarım ev topuzuydu ve üzerimde beyaz pijamalarım vardı, çok da rezil gözükmüyordum.

Yağız'ın yanına yaklaştıkça belirginleşen yüzüne baktım, gözlerini kapatıp ağaca yaslanmıştı, üzerinde sadece mavi bir gömlek vardı. Gözlerini açtığında gözlerimiz kesişti ve titredim. Hep böyle oluyordu! Bu hissi atamıyordum...

Yanına vardığımda birkaç adım uzağında durup ona baktım, bana tuhaf tuhaf baktı. "Ne oldu Yağız? Bu saatte ne yapıyorsun burada?" Yağız hiç beklemediğim bir şekilde 32 diş sırıttı. Hareketleri hep ağır ağırdı, içmiş miydi? "Ne o, kovuyor musun beni?" Sarhoş sesi kulağıma dolduğunda ona doğru bir adım attım: "İçtin mi sen?"

"Biraz..." diyip işaret ve baş parmağını kaldırıp aralarında küçük bir aralık bırakarak bana gösterdi. Biraz içmekle sarhoş olmayacağını biliyordum ama çok içki tüketmediğini de biliyordum. Neden içmişti? "Neden?" Aklımdaki soruyu ona yönelttiğimde dudaklarını büzdü. Ondan bir cevap alamadığımda çenemi tutamayıp sordum: "Derin'le falan mı ayrıldın?"

Yağız sorumu duyduktan sonra deli gibi kahkaha atmaya başladı. O kadar çok güldü ki neredeyse gözlerinden yaş gelecekti. Ona hayretler içerisinde bakarken "Evet." dedi gülüşlerinin arasından. Kalbimin tam üstünde bir sızı hissettiğimde dişlerimi sıktım, bunu o hale getiren Derin'den ayrılması mıydı? Teselli vermek için bana mı gelmişti? Kalbim yıllardır ondaydı ve o görmüyordu! Gözlerimi sonsuza kadar gözlerine kenetlemek istediğimi bilmiyordu! Bir de yanıma mı gelmişti?!

"Neden buraya geldin?" dedim sesimi sakin tutmaya çalışarak. Yağız bana doğru bir adım attı ve aramızdaki mesafeyi bir adıma indirgedi. Aptal kalbim bu yakınlıktan etkilenip hızlandığında kendimi bir yerden atmak istedim. Artık tek başıma kaldıramıyordum, ağır geliyordu, dayanamıyordum: "Bir kurban daha verdim."

"Ne diyorsun Yağız?" Sözlerine hiçbir şekilde anlam verememiştim: "Bu 2. Ela, bu 2. oluyor. Birini daha harcadım." Boğazımı bir el sıkıyor gibi hissettim ve zorla nefes aldım. Beynim durmuştu, neden bahsediyordu? "Hiçbir şey anlamıyorum, istersen sana kahve yapayım. Ayılırsın."

Eve doğru yöneldiğimde Yağız kolumu tutup beni durdurdu. Ona dönüp kolumdaki eline baktım, beni böyle bağlamaya hakkı yoktu!

"Gitme Ela..." Derin bir nefes aldı: "Hesap vereceksin...Senin yüzünden!" Aniden öfkelendiğinde kolumu elinden kurtardım. Ne benim yüzümdendi? Beynimi iyice bulandırıyordu. "Yağız, saat neredeyse 12. Sarhoş saçmalıklarını çekemeyeceğim. Geliyor musun, gelmiyor musun?" Yağız sendeleyerek bir adım attı ve derin bir nefes aldı: "Senin yüzünden harcandılar, her şeyin suçlusu sensin!"

Nefesim soluk borumda takılı kaldığında öksürmemek için kendimi tuttum. Sevgilisiyle...benim yüzümden mi ayrılmıştı? Hayır! Öğrenmiş olamazdı, öğrenmiş olamazdı! Neler dönüyordu? "Ben ne yaptım?" Kısık çıkan sesim sorumun cevabından çekindiğimi belli ediyordu. Yağız yüzümü süzüp sık nefesler aldı:

"Kilitli bir kutu, anahtarı sende."

Artık iyice saçmalamaya başladığını düşünüp eve girmek için o yöne doğru yöneldiğimde bu kez kolumdan sertçe çekip az önce yaslandığı ağaçla arasına aldığında kalbim boğazıma tırmandı. Sarhoş sarhoş kalbime mi indirmeye çalışıyordu? Göz göre göre bana acı çektiriyordu!

"Ben denedim...üstesinden gelmeyi denedim. Beceremedim Ela, beceremedim."

Sesi sona doğru kısıldığında sık nefeslerim yüzüne doğru esiyordu. Ani gelen bir sinirle "Açık açık konuş artık!" diye bağırdım. Yağız gözlerimin içine anlamlandıramadığım bir şekilde bakarken yıllardır şişirirken nefesimi tükettiğim, nefessiz kaldığım için içine ruhumu üflemeye başladığım o büyük balonu tek bir hareketiyle patlattı. Sertçe dudaklarıma yapışan dudakları o balona iğne oldu, vücuduma yüksek voltajda elektrik verilmiş gibi hissettirdi. Bedenim, ruhum ve kalbim patlamanın etkisiyle kilometrelerce öteye savruldu. Öyle bir şeydi ki büyük bir his seline kapılıp boğuluyordum, duygulardan taşan kaslarda birikiyordu. Hareket edemiyordum, tamamen donmuştum. Düşüncelerim, bedenim, her yerim donmuştu.

Elini belime atıp beni gövdesine yapıştırdı ve aceleci hareketlerle beni öpmeye devam etti, sanki uzun zamandır bunu bekliyordu. Sanki yıllardır kendini tutuyordu. Sanki...sanki hep bana açtı, hep bana muhtaçtı. Beni öyle bir öptü ki miladım oldu, öyle bir öptü ki boğuldum. Öpüşüne tepki gösterebilen tek uzvum olan göz kapaklarım daha ilk anda kendilerini yer çekimine doğru bıraktılar.

Bir süre sanki açlığını susuzluğunu gideriyormuş gibi öptü beni. Sonra birden geri çekildi, gözlerim açıldı. Uyuşan bedenimi hareket ettirmeye çalıştım. Birden ne yaptığının farkına varmış gibi birkaç adım geriledi, gözlerinde pişmanlık vardı. Göğüs kafesim kalbim tarafından parçalanırken fark ettiğim en net şey buydu. Pişman olmuştu.

"Ben..." dedikten sonra duraksadı, diyeceği şeyi düşünüyor gibi yüzüme baktı ama aniden hızlı adımlarla sokağın diğer tarafına doğru yürümeye başladı. Uyuşmuş bedenimi zorla hareket ettirip arkasından hala donuk bakışlarla bakmaya devam ettiğimde o arkasına bile bakmadan gitti. Beni his selimin içinde boğulmama rağmen terk edip gitti, güneş olup hisleri dağdan indiren, bir sel gibi üzerime salan oydu ve beni onlarla yalnız bırakmıştı.

Gittiği yola bakarken titreyen elim dudaklarıma gitti, yanıyorlardı.

Yağız Badın bir gece yarısında beni öperek miladım olmuştu.

Kıyametim olmuştu.

****

ig: pluviamore

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now