2.8

32.3K 1.5K 65
                                    

All You Had To Do Was Stay, Taylor Swift

İyi okumalar...

****

Tuvaletten içimdeki kara bulutlar ve fırtınalarla çıktığımda hislerime dokunmaya çalıştım, kalbime dokunmaya çalıştım. "Hey! Sen böyle değildin? Hemen kendine gel!" demek istedim ona fakat kalbim benim azarlarımı duyamayacak kadar yıldırım ve gök gürültülerine ev sahipliği yapıyordu. Kalbimin dört odacığı saniyeler içinde sırasıyla kanla yıkanırken varlığını fark edemediğim soyut bir odacığı da hayal kırıklıklarıyla yıkanıyordu. Sahi hayal kırıklığı da neyin nesiydi? Fark etmeden Mete'yle evlenme hayalleri mi kurmuştum?

Telefonumu kapatıp cebime attım ve boş bakışlarla kafeteryaya doğru yavaş adımlar attım. Sert bir kahve alıp masalara döndüğümde direkt Yağız'la göz göze geldim. Yanında yeni sevgilisiyle masada oturuyorlardı, bana eliyle gelmemi söylediğinde durdum. O kızla ilgili arkadaşım Ela'ya bilmeden acı çektirmesi dışında bir sorunum yoktu ama şu an duygusal olarak sınırlarımı çizdiğimi sandığım fakat daha çok sınırları aştığım bir andı ve kız yanımdayken ruh halimdeki kopukluğu Yağız'a açıklayamazdım. İsteksizce o yöne doğru yürüdüm, Yağız'ın yanlış anlamasını istemiyordum. Gerçekten kızın kötü biri olduğunu düşünmüyordum fakat Yağız'ın uzaklardaki bir yangına anında elinde kovalarla yetişmesi fakat çok yakınındaki o yangını görmemesi bende iyi hisler uyandırmıyordu. Bu durumda suçlu kimdi? Yangını göremediği için Yağız mıydı? Yoksa yangınının kibritini kalbine yaktıran sevgili arkadaşım Ela mıydı?

Kimse suçlu değildi, hislere zincir vurmak imkansızdı.

Masaya gelip kuru bir selam verdikten sonra kızın yanına oturdum. Yağız tam karşımda kaldığından bakışlarımla ona bir şey anlatmayı ummuştum.

O masada oturduğum ilk dakikalarda kahvemi içip Yağız'ın sorduğu sorulara kısa yanıtlar verdim. Anlamasını beklerken o sevgilisiyle konuşmaya kendini o kadar çok kaptırmıştı ki içimde tuttuğum bir şeyler olduğunu anlamadı. "Sen mutsuz görünüyorsun? Bir şey mi oldu?" Beklediğim farkındalık Yağız'dan değil sevgilisinden geldiğinde kırık bir şaşkınlıkla kıza döndüm, kahve büyük gözlerini bana dikmişti.

"Gerçekten Bade, bir şey mi oldu?"

Yağız nihayet o soruyu sorduğunda ona kırgın bir bakış atıp bu ortamdayken anlatamayacağımı belirten uzun bir sessizlik sürdürdüm. Sessizliği bozan Derin olmuştu: "Ben en iyisi gidip bizim kızlara bakayım, beni merak etmişlerdir. Sonra görüşürüz." diyip Yağız daha hiçbir şey söylemeden masadan kalkan kızın arkasından bu kez belirgin bir şaşkınlıkla baktım. Gerçekten anlayışlı bir kızdı ve Yağız'dan zeki olduğu da kesindi. Yağız arkasından tuhaf bir şekilde bakıp gözlerini bana çevirdi. Açıklama beklercesine bana baktığında duruşumu dikleştirip kahve bardağımı döndürdüm.

"Hiçbir şeyi görmüyorsun Yağız." Kendimi tutamayıp dikenlerimi Yağız'a batırdığımda bir şeyler anlamış olmasını umarak bakışlarımı kaçırdım. "Ne oldu Bade?" diye sorusunu yinelediğinde tekrar ona baktım, sorum onu biraz germiş gibiydi. "Bir bok olduğu yok, dizginleri elimden kaçırdığımı fark ettim."

"Yoksa şu 'MU' ile mi alakalı?"

Az önceki modumun düşüklüğünü anlamayıp şimdi ben leb demeden leblebiyi anlayan Yağız'a inanmayan gözlerle baktım. Yağız cevap bekleyen bakışlarını üzerimden çekmemişti. Bugün o da biraz gergin gibiydi. "Şaşırttın beni."

"Kızların bunu konuştuğunu biliyorum, e senin de onunla konuştuğunu biliyorum. Anlamak fazla zor olmadı."

"Demek ki bazı şeyleri görsen de görmezden geliyorsun." Bir kez daha dikenlerimi Yağız'a batırdıktan sonra bakışlarımı ciddileştirdim. "Senin derdin ne benimle Bade? N'aptım sana?" Kahvemden hızlı bir yudum alıp sorusunu yanıtladım: "Yağız..." Sesli bir nefes aldım. "Neyse boş ver. Benim seninle bir sorunum yok."

"O zaman bu tavrını neye borçluyum?" İsyankar tavrı sesinde belirginleşmişti. Gerçekten bazı şeyler için fazla kördü.

"Her şeyi anladığın gibi bunu da anlasan keşke..."

"Hep bir bilmece! Senin mutsuzluğundan benim anlayışıma nasıl geçtik anlamayadım!" Yağız tripli bir tavırla parmağını masaya vurarak ritim tutmaya başladı. Strese girdiğinde hep bunu yapardı. "Benim konum boştu Yağız, sadece yolumu kaybettim. Eminim bulurum."

"Umarım öyle olur Bade, işin sonunda çizdiğin yoldan çıkma da..."

Oturuşunu düzeltip karamsar tavrından çıktı. "Derslerim bittiğinde Ela'nın yanına gideceğim. Gelecek misin?"

"Hasta olduğunu biliyor muydun?"

"Evet, sabah aradım. Sesi bayağı kötü geliyordu. Anlaşılan bayağı hastalanmış."

Sana da hasta ama sen görmedin.

"Bugün kaç dersin var?"

Yağız kısa süre düşündükten sonra yanıtladı. "Üç." Ellerimi çırptım. "Benim de öyle. Tamam gideriz." Dersin başlamasına kısa süre kaldığı için masadan kalkındım. Kahvemi bir dikişte bitirdiğimde boğazımdan aşağıya kayan yakıcı hissi umursamadım, ateş başka yerdeydi. "Ben derse gidiyorum. Görüşürüz." Masadan uzaklaşacağım sırada Yağız'ın seslenmesiyle durdum. "Bekle."

Yağız yanıma hızlıca geldiğinde yüzünde son derece ciddi bir ifade vardı. "Bir süre sonra o yol kendi çizdiğin yoldan güzel gelecek. Evet, çok güzel bir yol ama çoğu zaman o yol eninde sonunda tel örgüyle kapanır. İleriye gidemezsin, geldiğin yolu ise çoktan unutmuşsundur. Tel örgülerden uzak yollara girmeni tavsiye ederim." Dediklerini sindirmeye çalışırken kafamda oluşan sorularla ona baktım. Kelime oyunu mu yapıyordu yoksa bu yaşadığı bir şey miydi?

"Tavsiyen için sağ ol Yağız, sıkıştığımda yol kenarındaki çakıllara basmaktan çekinmem."

Yağız alayla güldü. "Bence aksine basmaktan fazla çekiniyorsun. Korkusuz olduğunu düşünüyorsun ama hiçbir zaman öyle olmadın. Her neyse, sonra konuşuruz bunları."

Bilmiş bir bakış atıp hızla ayrıldığında cevaplanmamış sorularla kapana kısılmış gibi hissettim. Soruları kucağıma bırakıp içinde olduğum hapsi kilitlemişti. Belki de haklıydı...

****

ig: pluviamore

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now