3.9

26.4K 1.1K 32
                                    

Işığı görebiliyordum.

Soğuk bir gecede denizin dibindeyken yüzeye baktığımda üzerime yansıyan ışığı görebiliyordum. Bana nefes veriyordu, yolumu aydınlatıyordu. Belki asla yüzeye ulaşamayacaktım ama o ışık sebebiyle de asla yolumu kaybetmeyecektim.

O ışık Mete'nin tam kendisiydi.

Bana baktığında maviliklerinde bir ışık parlıyordu. Işığı karanlığa bürünen ruhumu aydınlatmaya yetiyordu. Oğuz'u kaybettiğimizde gözünün ışığı sönmemişti, eminim çok üzülmüştü fakat benim moralimi yüksek tutmak için üzüldüğünü belli etmemişti. Kusursuz bir insan olamazdı tabii ama onun kadar kusursuza yakınını görememiştim.

Ertesi gün annemlere Ela'yla yapmamız gereken bir ödev olduğundan bahsederek astığım okula gitmek zorunda kalmıştım. Gece boyunca gözüme doğru düzgün uyku girmemişti. Mete'yle de o garip yakınlaşmadan sonra konuşamamıştım. Konuşmak istediğim de söylenemezdi çünkü biliyordum, mantıklı konuşamayacaktım.

Kampüse girip kafetaryaya indim. Ela'yı her zaman oturduğumuz masada bulunca kafama bir tane yapıştırmak istedim. Kendi sorunlarıma o kadar çok kapılmıştım ki Ela'nın yanında olamamıştım. Yanına aniden oturduğumda tepkisizce masadaki kahve bardağını izlemeye devam etti. Ona garip bakışlar atıp gözünün önünde elimi salladım: "Hey! Burada mısın?"

Transtan çıkar gibi zıplayıp donuk bakışlarını bana çevirdi. Bakışlarında gördüğüm yoğunluk yüzünden o daha hiçbir şey demeden bir şeyler döndüğünü anladım. Ela zorla konuştu: "Burada olmaya çalışıyorum, günaydın."

"Günaydın."

"Dün neler oldu?"

"Önce sen." Bakışlarımı yüzüne sabitlediğimde Ela mahçupça kıvırcık tutamlarından birini kulağının arkasına sıkıştırdı. Anlatmak istediği fakat çekindiği bir şeyler olduğu belliydi. "Anlat hadi!" diyerek direttiğimde dudağını dişleyip her şeyin boka battığını belirten bakışlarını yüzünde sergiledi: "Aslında daha önce anlatırdım ama dün kafanın yeterince dolu olduğunu düşündüğümden anlatmadım."

"Uzatma Ela, anlat."

"Tamam..." diyip derin bir nefes aldı. Anlatacağı her neyse onu hem streslendirip hem de heyecanlandırıyordu. Merakla kulak kabarttım: "Dün akşam annemler evlilik yıl dönümlerini kutlamak için yemeğe çıktılar, abim de arkadaşlarıyla bilardo oynamaya gitti. Ben de evde ders çalışıyordum. Saat 11 gibi Yağız mesaj attı. Aşağıya inmemi söyledi. Ben de indim."

Ela ben devamını merakla beklerken kahvesinden bir yudum aldı. Ardından devam etti: "Sarhoştu, bana bir şeyler saçmaladı. Derin'den ayrılmış, birilerini benim yüzümden harcadığını falan söyledi. Beceremediğini söyledi, sonra..." Ela'yı pür dikkat dinlerken Ela'nın bana bakan gözlerinin kısıldığını fark ettim. Sonrasını anlatmaya çekiniyor gibiydi, burnuma kötü kokular geliyordu. "Sonra..." dedim devamını merakla beklerken. Ela derin bir nefes aldı ve konuştu:

"Sonra beni öptü!"

Büyük bir şaşkınlık bedenimde yayılırken gözlerimi büyüttüm ve ağzımı açtım: "Ne?" Şaka yapıyor olmalıydı? Bunu neden bana gece anlatmamıştı? "Ciddi değilsin değil mi?" Korkarak sorduğum soruya dudaklarını birbirine bastırarak kafasıyla olumsuz yanıt verdiğinde kaşlarım havalandı. Neler dönüyordu?

"Bade...sonra pişman olup gitti." Ela kısık bir sesle devamını hızlıca bana aktardığında üzerimdeki şaşkınlığı üzerimden atmaya çalıştım. Fakat olmuyordu, Ela onu üç yıldır seviyordu. Koskoca üç yılın bir mükâfatı mıydı yoksa cezası mı? "Ela..."

"Bade, gerek yok cidden. Belki de beni bir an eski sevgilisi sanmıştır, sarhoştu."

Ellerimi masaya koyup başımı ona yaklaştırdım: "Belki de senin yüzünden sarhoştur." Ela birkaç saniye boş boş yüzüme baktı. Büründüğüm ciddi tavrı inceledi, sonra yüzüne acı bir ifade yerleştirdi: "Yapma ama Bade, umut benim kapılarımı sonuna kadar kapadığım bir duygu."

"Dediği şeyler...normal değil Ela. Abinle kavgasının seninle ilgili olduğunu düşünmeye başladım." Konuşurken bir yandan da düşünüyordum, Ela'nın anlattığı her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmeye çalışıyordum çünkü o düşünemeyecek kadar çok hissediyordu. Hisleri mantığını engelliyordu, karamsarlığı umudun ellerini kelepçelemişti.

Aklıma gelen ihtimaller dudaklarımı aralamama sebep oldu: "Yoksa..." Gözlerim Ela'ya döndüğünde beni pür dikkat dinlediğini gördüm. Sözüme devam edip etmemek konusunda kararsızdım, onu umutlandırmak istemiyordum ama durum çok açıktı. Anlaması gerekiyordu. "Ela, Yağız seni çok önceden seviyordu. Hemen umutsuzca bakma, söylediklerini düşün..." Ona düşünme süresi verdikten sonra söyleyeceği şeyleri beklemeden devam ettim: "Abinle kavga etti, seni sevmeyi kendine yasakladı. Seni unutmak için başka insanlarla beraber oldu ama unutamadı. Bu yüzden o insanları senin yüzünden harcadığını söyledi."

Ela düşündüklerimi tarttı, sessizce masaya baktı. Sonra da birden gülmeye başladı, kahkahalarının arasından ona bakan şaşkın yüz ifademi inceleyip konuştu: "Bebeğim çok güzel hikaye anlatıyorsun ama ben hayal dünyasında yaşamayı çoktan bıraktım." Bir süre daha gülmeye devam ettikten sonra aniden durdu ve ayaklandı: "Ben tuvalete gidip geleceğim."

Ayağa kalktım: "Ben de geleyim." Ela bana ciddi bir ifadeyle baktı. "Sen burada kal, yüzüme su vuracağım sadece." Sorgulayan bakışlarımı üzerinden yavaşça çektim ve yavaşça kalktığım yere oturdum. "İyi, seni bekliyorum. Fazla bekletme beni." deyip gülümsediğimde çok hafif bir şekilde gülümseyip hızlı adımlarla kafeteryadan çıktı. Onun arkasından bakarken ne kadar incindiğini düşündüm. O kadar çok üzülmüştü ki mutluluğu arzulamak bile istemiyordu. Çünkü istediği hiçbir şeyin gerçek olabileceğine inanmıyordu. Yaralıydı, onu seviyordum. Bana çok yakından tanıdığım birini hatırlatıyordu.

Acıyla gülümsedim.

Dünya çok vicdansızdı.

****

ig: pluviamore

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now