1.9

38.4K 2K 200
                                    

Siyah, son derece modern bir arabanın içinde yolları aşıyorduk, Mete'nin parfümünün kokusunu fark ettirmeden içime çekerken sessizliğin gericiliğinden kendimi soyutluyordum. Erkek parfümlerini her zaman kadın parfümlerinden fazla sevmiştim ve bu parfüm gerçekten muhteşemdi!

O ise gözünü yoldan ayırmıyordu, gözüm sürekli direksiyondaki ellerinden gözüken damarlara takılsa da gözümü oradan çekmeye çalışıyordum. Daha az önce derin bir okyanusta boğulmuştum, dahasına niyetim yoktu.

Güneş batmıştı, hava kararmaya yüz tutmuştu. Gittiğimiz yer her neresiyse yüksek bir yer olduğu belliydi çünkü yokuşlardan çıkıyorduk ve bol bol çakıllı yollardan sarsılarak geçmiştik. O an içinde bulunduğum durumu kısaca sorguladım. Her zaman yaptığım bir şey olsa da ne içinde olduğumu kendime hatırlatmalıydım. Mete Uygar'ın arabasındaydım, onunla bir yere gidiyorduk ve sohbet edecektik. Onun hakkında bilinen kalıpların çoktan dışına çıkmıştım. Ünün ardındaki perdeleri aralamama izin vermişti, beni samimi buluyordu. Ben de onu samimi buluyordum ama yaşadıklarım çok hayal gibiydi, sanki birazdan yatağımda uyanacaktım ve son haftaların rüya olduğunu anlayacaktım.

Düşüncelerimden sıyrılıp bir yokuş daha çıktığımız sırada gözümün önüne serilen şehir manzarasının farkına varıp ilgimi oraya yönlendirdim. Belli belirsiz bir sürü ışığı gören bir tepeye gelmiştik. Mete'nin ışıklıdan kastının bu olduğunu tahmin etmeliydim! Yükseklik korkusu olan birisi için nefes kesici bir yerdi fakat bana yüksekte olmak her zaman zevk vermişti, babamın mesleği bir zamanlar kafamda olan bir meslekti çünkü bulutların üzerinde olmanın verdiği zevki hep merak etmiştim. Sonrasında babamın pilot olmadan da bulutların üzerinde çıkabileceğimi söylemesi beni düşündürmüştü. Soyut şeylerden bahsediyordu fakat o anda kendimi anlamaya başlamıştım. Aslında benim isteğim bulutların üstünde olmak değildi, bulutların üzerindeyken hissedebileceğim hissi hep hissetmekti. Birkaç düşünce daha kafamı karıştırdığında pilotluk hayalinden vazgeçmiştim. Şu an bulunduğumuz yer bulutların üzerinde olmasa bile öyle hissediyordum.

Mete bir manzaranın tam karşısındaki bir düzlükte arabayı durdurduğunda bana döndü ve "Geldik." dedi. Bir şey söylemeden arabadan inip kapıyı kapattım. Yan tarafta onun da indiğini gördüğümde bir şey dikkatimi çekti. Gerçekten fazla uzundu! Arabanın bagajını açtı ve içinden bir poşet çıkardı, ben daha poşetin içinde ne olduğunu anlayamadan o bagajı kapatıp arabayı kilitleyip yürümeye başladı.

Onun yürüdüğü yöne doğru onun peşinden giderken etrafın ıssızlığı bana Ela'nın söylediği şeyi hatırlattı. Yanıma biber gazı almamıştım ve umarım ihtiyaç duymazdım. Tepede olduğumuz için serin esen rüzgar saçlarımı dağıttığında gözlerimi devirdim, kabaracak saç her şekilde yolunu buluyordu!

Mete biraz daha manzaranın göründüğü tarafa doğru yürüdüğünde görüş açıma tepenin ucuna yakın bir banktı. Oraya oturduğunda arkasını dönüp bana baktı. Onun oturduğu yere çok kısa bir bakış atıp yanına çekingence oturdum. Manzara gerçekten çok güzeldi ve burası bizim için fazla romantik bir mekandı!

"Burası çok güzel..." Sessiz kalmamak için konuşmaya karar vermem ani olmuştu. Manzaraya bakarken rüzgar hala saçlarımı geriye doğru uçuruyordu. Mete bir kolunu bankın arkasına atıp rahat bir pozisyona geçti ve manzaraya bakıp "Burası benim kafayı dinleme mekanım, ilk defa birini buraya getirdim." dedi. Dediğine şaşırdığımı yüz ifademe yansıtıp bana dönen bakışlarına karşılık bakışlarımı kaçırmadım. Bana evlenme teklifi etse bu kadar heyecanlanır mıydım, bilmiyordum. O an aniden gelen deli cesaretiyle aklımdaki soruyu sordum. "Neden kimseyi getirmedin?"

Hala onunla bakışırken yutkundum, yanımda ayrı karşımda ayrı bir manzara vardı ve ben hangisine bakacağımı şaşırmıştım.

"Çünkü kimse bana samimi yaklaşmadı."

İtirafı karşısında ona saf saf bakarken kalbimin sesini kulaklarımdan duymaya başlamıştım. İçim bir taraftan acırken diğer taraftan onun için bir ilk olmak beni mutlu etmişti. "Aslında sadece kendimce dertleşiyordum..." dedim gülümserken. Bu doğruydu, sadece görmeyeceğini umarak bir şeyleri ona anlatmıştım. Samimiliğim doğruydu, hep kendim olmuştum. "Mesajlarını daha önce görmüştüm, sandığından çok daha önce görmüştüm. Sadece isteği kabul etmediğim için anlamamıştın."

"Ne?" dedim kısık bir sesle. "Neden geç cevap verdin?" Hala şoktaydım. Bana karşı nasıl bu kadar dürüst olabiliyordu. Hiç çekinmeden her şeyi söyleyebiliyordu!

"Yaptığın şeyin seni rahatlattığını anlamıştım, bir süre cevap yazarak bunu bozmak istemedim."

"Sonra..."

"Sonra..." diyip duraksadı, bana bakıyordu. "Bilirsin işte, ne olursa olsun bana böyle samimi olabilen biriyle samimi bir şekilde konuşabileceğimi düşündüm." Söyledikleri göğüs kafesimi aşarak kalbime dokunduğunda ona bu kadar uzun bakmanın akıl sağlığım için tehlikeli olduğunu düşünüp diğer manzaraya döndüm. Kuşlar şehrin üstünde uçuyorlardı, şehrin ışınları yüzünden kendilerini saklayan yıldızlar gözükmeye başladığında kafamı kaldırıp onlara baktım. Ona söyleyecek bir şey bulamamıştım çünkü dilim tutulmuştu. O da beni anlayıp poşeti eline aldı ve içinden bir teneke kutu çıkarıp bana uzattı. Bana uzattığı şey kolaydı ve kendisinde de kolanın şekersizinden vardı. "Sever misin?"

"Bayılırım." dedim kolayı açarken. Kola soğuktu, benim yanıma gelmeden önce almış olmalıydı. O da kolasını açtığında bana doğru uzattı. Algılarımı biraz yitirsem de bu hareketinin amacını kolay anlayıp ben de kolamı kaldırıp onunkine çarptım. İkimizin de yüzünde bir gülüşme oluştuğunda aynı anda kolalarımızı içtik. Kolayı içerken bana karşı dürüstlüğü karşısında kendimi kötü hissedip durumu eşitlemek amaçlı konuştum.

"Bana yanıt verdiğinde sana yansıttığımdan çok daha heyecanlı hissettim."

Dikkatini çektiğimde rüzgar benim saçım gibi onunkileri de dağıttı ve birkaç tutamını alnına düşürdü. "Bir süre sonra daha rahat konuşmaya başladım çünkü seni daha iyi tanımaya başlamıştım. Mete Uygar ismi artık bana sadece ünlü birini hatırlatmıyordu. Fakat o gerçek bazen beni yoklamıyor değil." Yüzümde mahçup bir sırıtış oluştuğunda yüz ifadesi değişmedi. Kolasından bir yudum daha aldığında adem elmasının hareket ettiğine canlı canlı tanık olmak vücut ısımı arttırmıştı. "Önemli olan da bu zaten, beni bütünümle hatırlaman. Hem yalnız bir çocuk olarak hem de ünlü biri olarak. Ünlü olduğum gerçeğini değiştirmem mümkün değil."

"Sen beni nasıl hatırlıyorsun?"

Kişisel soruları ne kadar gerilsem de soruyordum çünkü benim hakkımdaki düşüncelerini çok merak ediyordum! Bu saatten sonra onun yanında heyecanlanmamın ünle alakası yoktu, bunu biliyordum çünkü o boyutu çoktan atlamıştım.

Dudaklarını diliyle ıslatıp beni kısaca süzdükten sonra bakışlarını tekrar yüzüme çevirdi. "Ürkek ama bir o kadar da cesur, yaralı bir kız." Doğrusu bu tanımlama bana çok fazla uyuyordu. Bazı konularda çok cesurken bazı konularda aşırı korkaktım.

"Evimin yanındaki kayalıklardan atlıyorum."

"Ne?"

Sesindeki şaşkınlık kendini belli etmişti. Kaşları havaya kalkmıştı, böyle bir şey söylememi beklemiyordu. "Dalgaların içimdeki yükü alıp götüreceğine inanıyorum, çok büyük sonuçlar almıyorum ama iyi geliyor."

Mete anlayışlı bir yüz ifadesiyle kolunu kaldırdı ve eliyle rüzgardan yüzüme doğru uçuşan saç tutamını kulağımın arkasına itledi. Bakışları öyle yoğundu ki kalbim patlayacak ve göğüs kafesimin içinde biriken kendi kanımda boğulacakmış gibi hissettim. "Aslında dalgalar acını değil de seni alsın istiyorsun, bu cesur eyleminin arkasında bile hayattan korkan bir kız var ama unutma: Bir gün o dalgalar seni götürmeye çalıştığında gitmemek için çırpındığında anlayacaksın, orada kendi içinde verdiğin mücadelenin de içinde bir yerdeki umutların yüzünden olduğunu..."

****

ig: pluviamore

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now