3.7

27.9K 1.3K 78
                                    

Selena Gomez, A Sweeter Place

İyi okumalar...

****

Çöller kadar kuru olan yanaklarıma ilk yağmur düştüğünde anın getirdiklerini daha fazla kaldıramadım ve kendimi tamamen yere bıraktım. Yıllar sonra gözlerimden bir damla yaş düşmesinin şoku da hislerimin üzerine eklendiğinde bedenimi ayakta tutabilmek zor olmuştu. Mete yanıma çöküp yeniden bedenimi gövdesiyle buluşturdu. Onun hüznünü tahmin edebiliyordum, çabalarının boşa gitmesinin verdiği hüznü tahmin edebiliyordum. Aniden gelen farkındalıkla ona kollarımı sıkı sıkı sarıp başımı omzuna koydum ve ensesinden yayılan parfüm kokusunu içime çektim. Kokusu ciğerlerime cenneti yaşatırken ruhum cehennemi yaşıyordu, o kadar çok yanıyordu ki içim bedenim nihayet yağmurun düşmesine izin verebilmişti. Bir damla yağmur ruhumu kaplayan o yangını nasıl söndürecekti?

Göz kapaklarım yavaş yavaş düşerken gözlerim yanmaya başladı, bu ne berbat bir gündü...

Hayatımda dönüm noktam olan o günü zorla da olsa atlatmıştım fakat izlerinin kalacağını biliyordum. O günden sonra kimsesiz bir çocuğu Mete ile beraber toprağa verirken Mete yetimhane müdüründen rica edip çocuğun arkadaşlarını çağırmayı düşünmüştü fakat sonra o çocukları mezarlığa getirmek istememişti. Oğuz onların kalbinde yaşayacaktı.

Küçük bedeni soğuk toprak altına bırakılırken onu izleyen ben, bu kez ağlayamamıştım. Yaralarıma tuz basmayı tercih etmiştim, yanıyordu. Bana bir şeyi hatırlatıyordu. Küçükken kaybettiğim birini hatırlatıyordu. Aklım küçüklüğüme giderken aslında küçükken kaybettiğim şeylerin çokluğunu gördüm. Küçükken o kadar çok kaybetmiştim ki kazanmanın ne demek olduğunu öğrenememiştim. Hayatımda bir kez kazanacağımı hissettiğimde bu yabancı histen korkmuştum. O kişi yanımdaydı, o kişi yanı başımdaydı.

Mete bütün dengemi altüst etmeye gelmişti, bana hastalığını iyileştirmek için uğraştığı çocuğu göstermişti. Bir köpeği nasıl sevdiğini görmüştüm, insanların çoğuna karşı sevgi dolu olmasa da içindeki sevgiyi gördüm. Benim yanımdayken kalbi şeffaftı, içini görebiliyordum.

O çocuğu toprağa verdikten sonra Mete'nin arabasına yürürken düşünceliydim. Yalnız olduğunu, terk edildiğini sandığı yerde fazla mutlu olamamıştı. Belki de gittiği yerde çok mutlu olurdu. Bu ihtimal yaralarımın bir kısmını sarıp çökmüş duygusal sistemimin bir kısmını da onarmayı başarmıştı. Sekiz yaşındayken yazlıktaki tatlı arkadaşımı hatırlatan o çocuk, her yaz tatilinde onunla oynamak için hevesle oraya gittiğimi ama son gidişimde bir daha onu göremeyeceğimi öğrendiğim anı da hatırlatmıştı. Yalnız kalmıştım, o yaşımda üzüntüden günlerce hiçbir şey yapmak istememiştim.

Arabanın ön koltuğunda otururken derin bir nefes aldım, Mete'nin bakışları beni buldu. Kafasında bir şapka vardı. Bu çıkardığı gözlükle birlikte onun gizlenme yöntemiydi. İyiliğinin saflığının yansıdığı gözlerine baktım, bu üzüntü üzerine bir de dizi çekimine gidecekti. Üzülmüştü, çok üzülmüştü. O da içine akıtmıştı yaşlarını, umutlarını söndürmüştü.

"Mete."

Çatallı sesimle adını söyledikten sonra boğazımı temizleyip hızlıca devam ettim: "Ben...seni seviyorum." Dudaklarımdan aniden dökülen sözcükler isteğimin biraz dışında olsa da bende pişmanlık uyandırmamıştı, doğruları konuşmak yanlış değildi. Bulutlu gözleri şaşkınlıkla bana dönerken ifadesizce suratına baktım, bunu beklemediği belliydi. "Bunu bekliyordum sol yanım, bir şeyler söyleme sırası sendeydi."

Bana "Sol yanım." diyince sol yanımda bir kuş hızlıca kanat çırpmaya başlıyordu, kanatları kemiklerime çarpıyordu.

Hafif bir gülümsemenin dudaklarımda hayat bulmasına izin verdim, hafif açık camdan gelen hava saçlarımı uçuşturuyordu. Buruk bir moddaydım ama sonsuz gibi gözüken üzüntüyü üstümden atmıştım. Bakışlarımı yola çevirdim. Hayatın akışını izledim, tam o sırada Mete'nin arabaya bağlı telefonu çaldı. Ekrandan gördüğüm isim beni huzursuz ettiğinde Mete telefonu açıp kulaklığı taktı.

"Efendim İpek."

Sakin kalmaya çalışarak konuşmasını dinlerken aslında hiç de sakin değildim. Zaten moralim yerinde değildi, bir de Bayan Mükemmel'in moralimi bozmasını istemiyordum.

"Şu an meşgulüm, daha sonra görüşsek?"

Kanım birden fokurdamaya başladığında gözlerimi devirdim, bu İpek neden iyice Mete'ye sarmıştı? Mete'nin telefonun diğer tarafındaki İpek'i bıkkınlıkla dinlediğini gördüğümde keyfim hafiften yerine geldi.

"Tamam, seni saat 5'te alırım. Görüşürüz."

Dengesiz ruh halim yüzünden yine keyfim kaçtığında Mete telefonu kapatıp bana döndü, bakışlarımı yakaladığında "Bade..." dedi.

"Benden kaçmak için neden ona ihtiyaç duydun? Neden benden kaçasın ki?" Belirgin bir sinirle söylediğim sözler yüz ifadesini değiştirdi: "Buna ihtiyacı olan oydu. Üzerindeki büyük baskıdan bahsetti bana. Sosyeten biriyle beraber olmasını gerektiğini söyleyenlerin baskısı falan işte. Ayrıca ben senden değil kendimden kaçıyordum. Sana olan ilgimin artmasını engellemeye çalışıyordum."

"Senden başkasını bulamamış mı?" diyip yola baktığımda sinirden ellerimin uyuştuğunu fark ettim. Ben ne ara bu dereceye gelmiştim? Mete az öncekinden daha sessiz bir şekilde konuştu: "Bade..."
Ona döndüğümde kısa süreliğine bana dönen güzel bakışlarını gördüm. Yumuşamamalıydım, yumuşayamazdım: "Efendim Mete."

"Sana bir şeyleri kanıtladığımı düşünmüştüm."

Kaşlarım havalandı, sevgisine inanmadığımı mı düşünüyordu?

"Sorunum sen değilsin Mete, sorunum o." Sesimi normal bir tona soktuğumda cevabı gecikmemişti: "Aramızdaki mesele uzun sürmeyecek, bu sebeple buluşacağım onunla."

Aramızdaki mesele?

Kelimeleri beni bir kez daha sinirlendirirken "Tamam." demekle yetindim. Bu sırada evimin önüme geldiğimiz için noktayı güzel bir yerde koyduğumu düşünüyordum. Eve gidip çikolatalarımı yerken bugün yaşadıklarımı düşünerek üzüntümü arttırabilirdim. Belki de sonra İpek ve Mete hakkında çıkan haberleri okurdum. Sinir krizi geçirmek için güzel bir yöntemdi.

Soğuk bir şekilde "Görüşürüz." diyip ona bakmadan arabadan indim. Bakarsam yumuşardım çünkü. Resmen Mete Uygar'a trip atıyordum! Çünkü hak ediyordu. Evime doğru yürürken iki adım atmıştım ki kolumdan tutulup arabaya yaslanmam çok ani bir şekilde gerçekleşmişti. Mete'nin bir hayli yakınımdaki yüzüne sinirle bakarken "Ne yapıyorsun? Evimin önündeyiz!" dedim. Kalbimin atışlarını kulaklarımdan duyabiliyordum. Bunun iki sebebi vardı: Biri Mete ile olan yakınlığımdı, ikincisi ise evden biri beni onunla bu şekilde görürse ne açıklama yapacağımı bilmememdi.

Mete bir kolunu belimden geçirip beni bedeniyle araba arasında sıkıştırdı. Yüzünde sinsi bir sırıtış vardı. Ne yaşıyordum ben? Ne oluyordu?

Mete dudaklarını yanağıma sürterek kulağıma eğildi ve tüylerimi diken diken edecek bir ses tonuyla konuştu: "Beni kıskanman hoşuma gitti." Neden bunu yapıyordu? Bayılıp kalmamı falan mı istiyordu? Yüzünü benden uzaklaştırmadan önce yanağıma yumuşak bir öpücük kondurup benden uzaklaştı ve "Umalım ki kimse görmemiş olsun. Görüşürüz sol yanım." diyip arabasının sürücü koltuğuna bindi.

Bedenimi zorla arabadan uzaklaştırıp kaskatı kesilmiş halimle orada dikilmeye başladım. Adına fan hesabı açılan dudaklarıyla beni öpmüştü! Hem de bu kadar üzücü bir dönemden geçerken bana bakarken gözlerinin içi gülüyordu! Ben gerçekten Mete'ye bir şeyler yapmıştım fakat ne yaptığımı bilmiyordum.

Ağır ağır eve yürümeye başladığımda arabanın hareket ettiğini duydum. O benden yavaşça uzaklaştığında ruhumdan biraz uzakta kalmış olan hüzün tekrar beni buldu ve kalbimi yakmaya başladı. Sebebi buydu, onun da sebebi buydu.

Bugün birbirimize iyi geldiğimizi gerçekten hissettiğim ilk gündü...

****

ig: pluviamore

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now