3.3

32.2K 1.5K 105
                                    

Hayatında herhangi bir özel ana odaklandığında o anın içinde olduğunu hatırlamak seni mutlu ederdi, hayatında özel bir anın içindeyken o anın ne kadar değerli olduğunun farkına varamazdın. Farkına vardığında ise o ana geri dönmek isterdin ama dönemezdin. Elinde olan şeylerin değerini ancak onu kaybettikten sonra kavrayabilirdin. Bir şeyleri kaybeder, bir şeyleri kazanırdın. Hep kazanmak arzumuzdu fakat her zaman kazanamazdık. Gülebilmek için ağlamak gerekiyordu. Ben bu yaşıma kadar sadece bir kere ağlamıştım: O da düşüp bir yerimi çok fena yaraladığımda gözümden düşen bir damla yaştı. Hiç ağlamadığım için mi hiç gülemiyordum? İçime akıttıklarım sayılmıyor muydu?

Bu zamana kadar hep gerçekten çok mutlu olacağım anı beklerdim. Üzüntünün sonunda gelecek mutluluğun hayalini kurardım. O mutluluk bu muydu? Yaşadığım bu an mıydı? Karşımdaki insan mıydı? Eğer tahmin ettiğim gibi beklediğim mutluluk oysa onu kaybetmek istemiyordum.

Aklıma düşen isimle düşüncelerim başka bir tarafa evrildi. Ela...o da beni mutlu etmişti. Hayatı çekilebilir bir hale getirmişti. O olmasaydı kendimi hangi dalganın içinde, hangi sahilin kıyısında bulacağımı tahmin bile edemiyordum. Fakat insanlar hep iyisini isterdi. Elerime sorgusuz sualsiz bırakılan tek şey hayatımken onu sadece yaşamak istemiyordum. Geçirdiğim zamanın yaşanmaya değer olmasını istiyordum. Ölümümden önce o zamana kadar yaşadığım hayat gözlerimin önünden geçerken "İyi ki yaşamışım." demek istiyordum. Bu açgözlülük müydü?

Ellerimi yavaşça sırtından ayırdığımda gözlerimiz kesişti. Mavimsi yeşillerim onun denizinde kayboldu. O dalgalara atladığımda hissettiğim rahatlık bütün bedenime yayıldı. Havuzun üzerinden yansıyan ışıklar gözlerine ulaşıyor onları daha da parlatıyordu.

"Bak sana daha güvenli bir rahatlama tekniği göstereceğim."

Benden uzaklaşıp bakışlarını havuza çevirdiğinde ne yapacağını anlayıp "Beni rahatlatacak denizlere sahibim zaten!" demek istedim ama kelimeler bu sefer dudaklarımdan dökülmedi. Sadece onun hızlıca havuza atlayışını şaşkın bakışlarla izledim.

Suyun altında ilerleyişini izledim. Çok hızlı yüzüyordu. Havuzun diğer ucuna saniyeler içerisinde ulaşıp çok kısa süreliğine su yüzüne çıkıp tekrar suyun dibine daldı ve atladığı yere geldi. Suyun yüzeyine çıktığında saçlarını yüzünden tek eliyle kaldırdı. Sonrasında da elini saçlarından hızlıca geçirerek saçındaki suyun fazlasını havalı bir şekilde etrafa sıçrattı. Ona hayran hayran bakarken sandalet giydiğim için açık kalan ayaklarımda hissettiğim su damlaları beni kendime getirdi.

Hadi ama! Bu manzarayla hayatında kaç kere karşılaşabilirsin?

İç sesime hak verip bakışlarını bana çeviren Mete'nin aklından geçen düşünceleri tahmin edip filmlerde gördüğüm o sahneyi yaşamamın kalp krizi riski oluşturacağını bildiğimden bir adım geri gitmek için bir hamle yaptım fakat sinsi sinsi sırıtan Mete benden önce davranıp beni ayak bileğimden yakaladı ve "Yapm..." dememe kalmadan dengemi sağlayamadan kendimi soğuk suyun içinde buldum. Suyun içine düşmeden önce telefonumu hızlıca çimenlere fırlatmayı başarabilmiştim.

Suyun altında kaldığım süre boyunca maviliği izledim. Saçlarım suyun içinde dağılıp süzülürken birkaç tutam önüme geçti. Kafamı kaldırıp sudan çıktığımda saçlarımı düzeltip arkamı döndüm. Mete kollarını havuzun kenarına dayamış bir şekilde beni izliyordu. "Telefonumu kurtaramasaydım görürdün sen!" dedim sinirle. Mete kollarını dayadığı yerden çekti ve bana yaklaştı. Yaklaşırken yoğun bakışlarla "Ne yapardın?" dedi. Kısık çıkan sesi kulaklarımın çınlamasına sebep oldu. Yüzümüzden su damlaları düşerken tam önümde durdu. Az önceki gibi hareket edememeye başladım. Beynim komut veremeyecek kadar durmuştu. Karşımdaki varlığın çekiciliği ve bulunduğumuz durumun garipliği elimi kolumu bağlamıştı.

"Bunu yapma."

"Neyi yapmayayım?" Dibimde konuşması bana hiç iyi gelmiyordu. Kalbimin üzerine kezzap döküyormuş gibi hissediyordum. "Bilmiyormuş gibi yapma! Donup kalmam hoşuna gidiyor." Alnını alnıma koyduğunda karnım ağrımaya başladı ve hisler göğüs kafesimi tırmaladı. "Direkt sen hoşuma gidiyorsun." Alnımdaki alnının baskısı ve yakın pozisyonda olmamız sebebiyle gerçekten kendimi denizde gibi hissediyordum. Koyu saçlarından damlayan sular alnımı ıslatıyor, kalbimi yakıyordu. Bana açık olması güzeldi ama aynı zamanda kötüydü de. Elimi kolumu bağlıyor ve onun sürüklediği yere sorgusuz sualsiz gitmemi sağlıyordu.

"Mete...yapma." Bakışları yapmaya devam edeceğini haykırdığında kendime geldim. O benimle oynuyorsa ben de onunla oynayacaktım!

"Demek cevap yok..." diyip nefesimin yüzüne doğru gitmesine izin verdim. Bu sefer şoka girecek olan o olacaktı. Kalbimden gelen çığlıklar ve kulağımdaki uğultular beni durdurmadı. Onu öpecekmiş gibi ona yaklaştım fakat tam dudaklarım onun dudaklarına değecekken dudaklarımı çoktan şoka girmiş olan Mete'nin kulağına yönelttim. "Benimle oynama...kaybedersin." Fısıldayarak kurduğum cümleden sonra geri çekildim ve zafer sevinci dolu bakışlarımla bana dümdüz bakan Mete'ye baktım.

"Çok etkileyiciydi." dedi Mete sarhoş gibi. Sonradan sesini ciddileştirerek "Ama haberin olsun: Ben kaybetmem. Sadece kazanmana izin veririm." dedi. Sesi göğüs kafesimi rahatsız eden hissi tetikledi, derin bir nefes aldım ve havuzdan çıktım. Üstüme yapışan kıyafetleri gördüğümde bugün siyah giyindiğime ve pantolonumun olmasına şükrettim. Saçlarımı arkama doğru atıp havuza döndüm. Mete havuzdan çıkıp üstümdekilere baktı ve "Gel, sana giyecek bir şeyler vereyim." dedi. Hiçbir şey söylemeden çimenlere düşmüş telefonumu alıp sırılsıklam bir şekilde onu takip ettim. Sırılsıklamdım ama üşümüyordum, korkuyordum ve korkumun üzerine yürüyordum. Bana olanın ne olduğunu bilsem de bunu bir süre kabullenemeyeceğim kesindi.

****

ig: pluviamore

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now