2.6

33.5K 1.7K 360
                                    

Ela'nın kısa süre Yağız için mutlu olduğunun rolünü yaptığında dudaklarımı dişlemekten kanatacağım sanmıştım, o kadar çok gerilmiştim ki Ela yanımızdan ayrılıp kendine bu eziyeti daha fazla yapmamaya karar vermesi sıktığım kaslarımın gevşemesine sebep olmuştu.

Yağız'ın sevgilisini bizimle tanıştırmak için getirdiğini biliyordum ama Ela için o kadar çok gerilmiştim ki hiçbir şeyden haberi olmayan bir kızın tanışmak amacıyla bana söylediklerini kısa cevaplarla geçiştirmiştim, bunun için pişman olduğumda en azından kızın bizim okuldan olduğunu öğrenebildiğimi anımsadım. Yağız kızla uzun süredir internetten yazışıyordu ve Türkiye'ye dönünce aralarındaki ilişki sevgililiğe dönmüştü.

Ela...

Ela'nın içinde büyüyen hisleri hayal edebiliyordum, muhtemelen tuvalete girip bir klozetin kapağını kapatıp üzerine oturmuş, tutmak için zorlandığı gözyaşlarını nihayet serbest bırakmıştı. Onun yanına gitmek istiyordum ama yeni geldikleri için kaçar gibi gözükmek istememiştim, hem Ela da en rahat yalnızken ağlardı. Zehrini ağlayarak akıtabilen şanslı insanlardandı, bense bir korkaktım. Ağlamayı bilmeyen bir korkak...

Kendimi Ela'nın yerine koyduğumda kalbimde oluşan ağrı gözyaşlarımı nihayet dışarı akıtacak kadar güçlü olacak mıydı? Ağlayabilirsem bu beni beklediğim kadar rahatlatacak mıydı? Neden yapamıyordum? Belki de bir yerlerimi yaralayıp fiziksel acının bahanesiyle ruhumda biriken zehri de akıtabilirdim. Sonra bu düşüncenin yanlış olduğu zihnimde yankılandığında benimle sohbet etmeye çalışan Yağız ve Derin'e kısa bir açıklama yapıp Ela bugün kendini iyi hissetmediğinden ona bakmamın iyi olacağını düşündüğümü söyleyip cevap beklemeden hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştım.

Günümün devamı Ela'nın sırtını sıvazlamakla ve gözyaşlarını silip kendini toparlamasını sağlamaya çalışmakla geçmişti, Yağız'ın sürpriz yumurtadan çıkan sevgilisi olmasa her şeyi boş verip Yağız'a hislerinden bahsedeceğini söylediğinde soğuk bir rüzgar yüzüme dokunduğunda hissettiğim o hissi kalbimin tam ortasında hissettim. Bazı yerlere giden trenlerin sadece tek bir seferi vardı ve biz saatinden önce orada olamazsak başka şansımız kalmıyordu. Ela çıkardığı dersten dolayı anlamsızca bana eğer daha önce hissetmediğim bir şeyi herhangi birine karşı hissedersem hiç beklemeden söylemem gerektiğini açıklamıştı. Nasıl?

Hislerim konusunda dürüst olabilen bir kızdım, sadece daha önce yaşadığım şeyin aşk olmadığını biliyordum. Basit bir hoşlantı bile insanı bu denli etkileyebiliyorken aşk insana neler yapabilirdi? Bu yüzden biraz bu konudan uzak durmaya çalıştığımı söyleyebilirdim. Aşkı tek kişi yaşadığında durumun çekilmez bir hal aldığının canlı örneği biricik arkadaşım Ela'ydı. Benim yaşam felsefeme göre dünyaya ölmek için gelmiştik, dünyada ne kadar iz bırakırsak bırakalım bir gün dünya yok olduğunda onlar da yok olacaktı. Bütün insanlar nefes almaya çalışıyordu, çabamız ölmek için zaman geçirdiğimiz dünyada olabildiğince eğlenmekti çünkü ne kadar vaktimizin olduğunu bilmiyorduk. Eğlenebilmek için ise...çok çalışmak gerekiyordu. Aynı zamanda çalışırken hayatımızın büyük bir kısmını heba ediyorduk. Kısır döngüler içerisinde yüzen yelkensiz gemilerdik, bizi bir yerlere götürebilecek hiçbir şey yoktu. Kendi çabamızla hayatta kalıyorduk ve kendi çabamızın ölüme hiçbir etkisi yoktu. Bunları söylememe rağmen tıp okuyup hayatımın büyük bir kısmını öğrenmeye çalışarak geçirecek olmam da benim dengesizliğimdi.

Mete...o benim yaşamımın içine balıklama dalmıştı, büyük bir kararlılıkla ve hızla sürdüğüm siyah atın üzerine, tam olarak önüme düştüğünde işleri istemeden değiştirmişti. Dizginleri hala elimle tutabiliyordum ama o dizginleri sadece ben tutmuyordum. O dizginleri ona bırakamazdım, hayatım boyunca gereksiz his fırtınalarının sürüklemeleriyle yaşamaya çalışmıştım. Aşk hislerin en yoğunuydu ve ben o denli bir fırtınada sürüklenmemiştim, dolayısıyla başıma ne geleceğini bilmiyordum.

Dert Ortağı ~texting~Where stories live. Discover now