3.6

28.5K 1.4K 66
                                    

Zaman gelip geçiciydi.

Bazen nefesimiz hiç tükenmeyecekmiş gibi yaşardık. Ölümün varlığını bilirdik fakat hayat boyunca planlar kurar, planlarımızın arasına ölümü koymazdık. Fakat ölüm aniden gelebilir ve bütün planlarımızın önüne geçebilirdi. Son nefesini verirken değerini anlardın hayatın.

Ölüm bana çok yakınlaşabilmiş bir kavram değildi. Gün içinde hastane koridorunun ortasında test sonuçlarını beklerken de değildi. Fakat o sonuçlar açıklandığında hissettiğim hiçlik ölümü bana yaklaştırdı. Bir çocuk...ölecekti. Bir çocuktu o, daha yaşaması gereken kocaman bir hayat vardı. Eğlenmesi gerekiyordu, ağlaması gerekiyordu, hatalar yapması gerekiyordu. Onunla tanıştığımda her şeye rağmen yüzü gülüyordu ve bana iyileştikten sonra yapmak istediği şeylerden bahsetmişti. Bir hastalık onu bunlardan uzaklaştırıyordu. Önümüzde dünyadan uçup gidecekti ve benim yapacak hiçbir şeyim yoktu. Kemiklerime saplanan bu acıyla nasıl yaşayabilirdim? Ben hiç bir yakınımı kaybetmemiştim. Ölümü hiç hissetmemiştim. Denizin içine hızlı bir şekilde daldığımda bile hissetmemiştim. Ruhumun bedenime değen kısımları yanıyordu, bu dünyaya ve getirdiği şeylere on dokuz yıl boyunca nasıl dayanmıştım? Bundan sonrasına nasıl dayanacaktım? Anlaşılan doğruydu: Dünya hassas kalpler için cehennemdi.

Doktorla görüştükten sonra ayaklarımı zorlayarak Oğuz'un yanına girdim. Kapıyı açtığımda bağlı olduğu bütün o cihazlara ve yorgun bedenine rağmen televizyondaki çizgi filmi gülümseyerek izliyordu. Ağlama isteği kapımı çaldığında onu geri itip kendimi bana dönen gözlere karşı gülümsemeye zorladım. Yanına ağır ağır yürürken "Selam canım, ne izliyorsun?" dedim. Sesimin titremesine engelleyemediğimde kendime kızmıştım. "Tom ve Jerry izliyorum, Mete Abi nerede?"

Yüzüne bakarken derin bir nefes aldım. Bazı gerçekler bedenimi yoruyordu. Ruhumu kapana kıstırıyordu. Kalbimi çatlatıyordu. "Mete Abi'nin kısa bir işi çıktı. Gelir şimdi." Konuştuktan sonra yatağının yanındaki refakatçi koltuğuna oturup gözlerimi televizyona çevirdim. Karın boşluğumdaki ağrı beni zorlarken çizgi filmi izlemeye çalışıyor gibi görünmeye çalıştım. Oğuz benim sadece onu ziyaret için geldiğimi sanıyordu. Gerçeği bilmemesi onun için daha iyiydi.

Onu ilk gördüğümde Mete'nin ne kadar muhteşem bir kalbi olduğunu düşünmüştüm. O...harikaydı. Her insanın kusurları olurdu fakat bütün iyi yanlarıyla kusurlarının üstünü herkes örtemezdi. Mete bütün güvenlik sistemi sarsıyordu, savunmasız hissediyordum. Fakat bir o kadar da güvende gibiydim.

"Beni buradan ne zaman çıkaracaklarmış Bade Abla?"

Sorusuyla beraber içimde birkaç küçük ruh parçası iyice küçük parçalara bölünüp duygularımın eşiğine saplandı. Burnumun direği sızladığında beklentiyle bakan gözlerine baktım. "Bilmiyorum canım. İyileşmeden buradan çıkmak yok ama." diyip kaşlarımı çattım. Söylediğim şeyle beraber yüzü düştü ve dudakları büzüldü. "Ben sıkıldım buradan artık! İyileştim ben! Gerçekten iyileştim Bade Abla...Artık gitmek istiyorum."

Hastaneden bile sıkılan bir çocuğun soğuk toprağın altına konulmasını nasıl izlerdim? Bu çok ağırdı, çok zordu.

Doktoru böbrek iflasının eşiğininde olduğunu söylemişti. Yarına çıkacağının bile kesin olmadığını söylemişti. Çocuklar ölmemeliydi, yüzlerindeki o masum ifade asla solmamalıydı. Minik bedenler toprağı hak etmiyordu. Minik bedenler en fazla çimenlere uzanabilirdi, toprak altına giremezdi.

Ruhumun iyice çöktüğünü hissettiğimde ayağa kalktım. Ona belli etmemeliydim, son günlerini öleceğini bilerek yaşamamalıydı. "Ben hemen geleceğim canım. Bekle beni." Odadan çıkmadan önce son kez ona baktım. Bana bakıyordu. "Geleceksin değil mi? Annem de böyle demişti ama bir daha gelmedi."

Dert Ortağı ~texting~Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora