62. Bölüm

5K 732 441
                                    

Rüyadan nefes vererek çıktım ve gözlerimi açtım. Karnım... karnıma kadar lavantanın içindeydim. Burada parmaklık yoktu, dört bir yanım taştan duvarlarla kaplıydı. Sadece kapının üzerinde minicik parmaklıklı bir pencere vardı. Lavantanın tüm kokusu içeri sinmişti ve... kafamı uyuşturuyordu. Biz uyurken odaya bocalamışlardı, oturduğum yerde o kadar fazla yoktu ama hücrenin karşı duvarına doğru bir dağ oluşmuştu.

Gerçekten şehirdeki tüm lavantaları bulmuş olabilirlerdi.

Uyuduğum gibi kalkmamıştım. Hala duvara yaslanmış biçimde, ceset gibi oturuyordum ama başım Vincent'ın omzunda değildi, onun başı benim omzumdaydı. Ellerini uzattığı bacaklarının önünde birleştirmişti. Sakince nefes alıyordu ve uyumuyordu.

Başımı duvarda sürükledikten sonra onu görmek için hafifçe eğdim. Gözleri açıktı ve aynı şekilde parlıyorlardı.

"Vincent," dediğimde gözünü yumdu. Başı aşağı düşmesin diye ağır hareket ettim. Hareket... edebiliyordum.

Ne zamandır uyuyordum?

"Yatmak ister misin?"

"Su var mı Jane?" Sesi kupkuruydu. Ancak o sorunca damağımın kumla kaplanmış gibi kuruduğunu hissettim ve yutkunmaya çabaladım. Sağıma soluma bakındım, lavantaları elimle dağıtırken tenim çizildi. Hemen yanımda bir şişe buldum. Saatler sonra bir şey istediği için gözüm körleşmişti.

Şişenin kapağını açmaya çalışırken parmaklarım şok geçiriyormuşum gibi titriyordu. Vincent'ın bakışları oraya kaydı ama tek kelime etmedi. Şişeyi kaldırıp dudaklarına yasladım. İçtikten sonra kendi ağzımı ıslattım. Boğazımdan aşağı ılık su akarken çürümüş bir çiçek gibi hissettim.

"İyi misin?" Dünyanın en saçma sorusunu sordum ama kastettiğim nehre göre nasıl olduğuydu.

Konuşmadı.

Sadece önüne bakmayı sürdürdü.

İki dakika sonra mırıldandı. "Gözlerim eriyor gibi hissediyorum. Değişik görüyorum."

Yüzüne elimi dayadım, parmağımı yanağında oynattım. "Gözlerin farklı Vincent."

"Nasıl?" Kendini görmemişti ki. Omzumda başını hareket ettirdi. Burun buruna kaldık, bakışını kaçırmadı. "Nasıl Jane?"

İçindeki alev topları irislerine vurmuş gibi. "Hafif bir turuncu katmışsın."

"O piçe mi benziyorum?"

"Hayır, onunla alakan yok. Çok yakışıklı görünüyorsun." Uyuyacakmış gibi başını eğmeden önce kaşındaki izi gördüm. Vücudundaki yaralar kapanmayı sürdürürken o hala geçmemişti. Kaşı aşağı doğru yarılmıştı, kan durmuştu ama sırtındaki gibi bir pembelik bırakmıştı. Daha sonra çıplak karnına bakmaya çalıştım. Hayır, oradaki yarık hala duruyordu. Göğsü bütün halde değildi.

Benim de kollarımdaki acı hafiflemişti fakat bacağım uyuşmuştu. His kaybı yaşıyordum. Kendime dokunuyordum ama anlamıyordum.

Omzuma tekrar yerleşti. "Dönüşmek istiyorum."

"Yapamazsın."

"Yok etmek istiyorum. O... içimde bir ses gibi. Vahşi, yırtıcı. Kan görmek istiyor."

"Ama bu sen değilsin. Sen bunu istemezsin." Sertleşen, pislikle birbirine giren saçlarını severken aşağı kaydım ve onu göğsüme yasladım. "Sen bu değilsin."

O uyuduktan beş dakika sonra ben de dayanamadım.

**

Kapı gıcırtısıyla bilincim açıldı fakat gözkapaklarım birbirine tutkalla yapıştırılmış gibiydi. Şimdi de benim gözlerim yanıyordu ama bu Hamyam'ın gözlerimden içeri girmiş olmasından kaynaklıydı.

GölgeWhere stories live. Discover now