29. Bölüm

16.5K 1.4K 446
                                    

Lanet gibi geçmemesi geçen gece resmen daha kötüsüne dönüşmüştü. Rüyalarım kendi yatağıma başımı koyduğum an beni bulmuştu. Annemin görüntüsü ama farklı bir kadının sesi...

Sanki... gülüyordu?

Hançerimin yanımda olduğunu söyledi ve sonra görüntüler değişiverdi. Riley, ana karakter olarak buradaydı.

Yatağımdan fırlayıp kusmaya başladım, Seth ve Jenn'in duymamasını umdum fakat beş dakika sonra odamdaydılar. Jenn'in paniğine tepki bile veremedim çünkü tuvaletten başımı kaldıramıyordum. Seth ise yanıma çökmüş sırtımı sıvazlıyordu. Jennifer sağa sola volta atıp bana ne getirmesi gerektiğini soruyordu çünkü ilk defa başıma geliyor sanmıştı. Fakat kafamı geri atıp nefes aldığımda buna şaşırmadığımı, yüzümde hiçbir değişiklik olmadığını gördü. Bedenimi bir daha süzdü, zayıflığımın sebebini anladı.

Neyin bana iyi geleceğini sormayı bıraktı, ne zamandır bu halde olduğumu bilmek istedi. Altı aydır diyemedim ama çoktan tahmin etmişti.

Sabah Seth gitti, ikimizi yalnız bıraktı. Mia'nın beni görmeye gelmek isteyeceğini tahmin etti ama ona şu sıralar kimseyle yüzleşemeyecek kadar bitkin olduğumu belirttim. Karşı çıkmadı, kaledeki konuşmaları tamamen onun ellerine bıraktım.

Öğlen olduğunda arabanın bagajından kıyafet dolu çantayı almaya çıktım. Jenn arabayı görünce yüzünü ekşitti, Raphael'in pis parasına hakaretler yağdırdı. Her ne kadar yanımda onu kötüleme desem bile duramadı.

Onun aldıklarını giymek zorunda kaldım çünkü dolabımda belimde duracak bir şey yoktu. Taytımı geçirdim, bir badi giydim ve üzerine siyah bir ceket aldım. Sahil evinin havasına uygun, kalın bir ceketti ve bana orayı hatırlatması sadece başımı döndürüyordu.

Gözlerim külüstürü aradı ama kapımın önünde değildi. Fakat Charlie buradaydı. Kalede en son ona zarar vermiştim, yerde sürüklenmişti. Şimdi pırıl pırıldı. Yokluğumda tamir edilmiş ve kapımın önüne geri getirilmişti. Onu kullanacak cesaretim yoktu. O, benim görev aracımdı. Kaleden çıkışım hep onunla olmuştu ve şimdi bu evden onunla çıkamazdım.

Jenn'e arabayı işaret ettiğimde suratını ekşitti ama yine de bindi. Koltuğa oturunca içeriyi inceledi, benim gibi, kusacak vaziyetteydi. "Piç."

"Jenn."

"Piç." dedi tekrar. "Ne zamandır sana bir şey almasına izin veriyorsun? Ne zamandır şöyle montlar giyiyorsun? Neredeyse gardırobumun tamamıyla aynı bütçede olan montlardan bahsediyorum." Yakamı tutup ileri geri salladı. Tepki bile vermedim ve sürdüm. "Aston Martin'miş... babana söylesen o da sana alabilirdi."

"Tabii. Raphael'in yanında araba için kaldığımı söylemiştim, değil mi? İstemedim ama o an araba seçecek vaktim ve halim yoktu. Raphael'in umurunda bile değil."

Yapay bir şekilde güldü. "Aynen değildir. Jane benim ona aldığım arabayı kullanıyor diye sevinmediğine eminim. Bu ufacık detay onu tatmin ediyordur çünkü bu arabaya her bindiğinde onu hatırlayacaksın."

Direksiyonu tutan ellerim sıkılaştı. "Jenn."

"Peki."

"O her şeyin farkında."

"Tamam dedim. Gözümle görmeden inanmam ama gözümle göresim de yok."

Malikaneye gidene kadar bir daha konuşmadık. Dün geceden sonra üzerime gelmek istemiyordu ve farklı davranıyordu. Ağzına geleni bana söylemekten çekinmezdi ama hepsini yutuyordu, farklı bir yanımı ilk defa görüyormuş gibiydi. Sadece şimdi duramamış ve Raphael için yorum yapmıştı. Onu suçlayamıyordum, nasıl davrandığımı ben de biliyordum. Saatli bombadan farkım yoktu ama bir zombi gibiydim. Ruhu çekilmiş ve önüme ne gelirse parçalayacak bir zombi. Ancak vakti gelirse çıldıracaktım.

GölgeWhere stories live. Discover now